9 Nisan 2010 Cuma

Buluşmuştuk bir kavşakta VIII

Çivi çiviyi sökmez belki ama yerinden oynatabilir..

Arayan numara radyonundu, o an her hangi bir şey düşünmeden açtı Yeşim telefonu. Semih her zamanki coşkulu sesinden sıyrılmış, ciddiyetle nasılsın daha iyi oldun mu diye sordu Yeşim’e.
Yeşim’de sanki her zaman konuştuğu tanıdığı biriymiş gibi gayet normal şekilde uyumak üzere olduğunu ve daha iyi olduğunu söylerken yavaş yavaş kendine geliyordu. Hemen ardından canlı yayından öyle pat diye ayrılmasının çocukluk olduğunu sonradan haline güldüğünü söyledi. Bu söylemler her şarkı arasında Semih’in tekrar tekrar aramasıyla iki saat daha gece üçe kadar sürdü. Sanki bir birlerini çok önceden tanıyan iki kişiydiler, tuhaf bir şekilde sohbet kendiliğinden akıp gidiyordu.


Semih programı kapatmadan önceki son arayışında nerede oturduğunu sordu Yeşim’e o da tereddütsüz yediler parkının karşısında dedi. Eve yürüyerek gideceğim ve yolumun üzerindesin yirmi dakikaya kadar parkın içinden geçeceğim, eminim çiçekli yüzünle seni görmemi istemezsin bu yüzden sadece beni gördüğünü anlamam için bir işaret ver dedi ve kapattı.

Bunu duyduktan sonra Yeşim’in aklına bir sürü eskiye ait şey canlandı. O’da evlerinin önünden ne çok geçerdi, babası sızdıktan sonra pencereye çıkar birbirlerine kaçamak bakışlar atarlardı, bazen sadece arabasıyla geçtiği olurdu gözden kaybolana kadar arkasından bakardı bu birkaç saniye için saatlerce uykusuz beklediği olurdu. Oysa tüm gün telefonlaşır hatta günün belli saatlerinde buluşurlardı ama aşkları öyle yoğundu ki sonrasında uzaktan görmeye çabalamak bile büyük mutluluk veriyordu her ikisine de. Liselilerden farksızız diye gülerlerdi. Tabi her hızlı yükselişin ani ve acıtan bir düşüşü olduğunu bilmiyordu o zamanlar Yeşim. Öyle hissediyordu ki sanki onlardan daha fazla aşık birbirini seven bir çift yoktu dünyada. Beklenmedik şekilde aniden yere çakıldığında kırıkları yarası beresi çok fazla olmuştu, o acıyı yaşamaktansa ölmeyi tercih edecek kadar..

Tüm bunları düşünüp içi allak bullak olmuşken parkın içinde birini fark etti, karanlıkta doğru dürüst bir şey seçilemese de anlamıştı ki bu Semih’ti. Benzer bir şeyi başkasıyla yaşamak o an yaşananlara saygısızlıkmış gibi geldi ve sessizce perdenin gerisinden onu izlemeye devam etti. Her hangi bir işaret vermeye niyeti yoktu. Yaklaşık on dakika geçmesine rağmen hala gitmemişti ve gecenin o saatinde dışarısı buz gibi olmalıydı. Anladı ki bir şey yapmazsa bu çocuk oradan gitmeyecekti, o an yapılabilecek en ideal işareti vermeye karar verdi sırf Semih daha fazla üşümesin diye. Odasının ışığını bir kez açıp kapattı. O an hayalinde yüzünü hiç görmese de Semihin kocaman gülümsediğini düşündü.


İşareti aldıktan sonra yürüyüp gitti Semih, Yeşim’in kafasındaki minik bir acaba! İse kaybolmuştu evet o kesinlikle Semihti.
Böyle bir şey yaptığına şaşırmıştı ama pişman değildi. Birkaç dakika sonra bir mesaj geldi telefonuna, ‘daha önce böyle bir ışık saçılmamıştı etrafa’ yazıyordu, Yeşim gülümsedi ve ‘ışığın aslı gözleri kör edebilir, bu sadece yansımasıydı’ yazıp gülümseme işareti koydu sonuna ve gönderdi. ‘Gözlerim kör olsun ne çıkar, ben seni yüreğimle gördüm’ diye cevap geldi. Yeşim içten içe gülümsüyordu, o programdaki zıpır çocuk gitmiş yerine romantik biri gelmişti. Anlaşılmıştı ki, her durumda hazır cevap biriydi..

Aşağıdan zile basılıyordu, gözlerimi araladığımda güneş kucak dolusu girmişti odama, kapıya kimin bastığını görmek için pencereden aşağıya baktım ve Neslihan eli kolu dolu bekliyordu, kapıyı yukardan açma gibi bir lüksü yoktu bu binanın hemen anahtarı kapının üzerinden çıkartıp aşağıya attım Neslihan’a..Az sonra yanındaydı bu defa kucaklaşmadılar, ne oldu böyle sana mayın tarlası gibi olmuş yüzün dedi gülerek, ciddimisin henüz aynaya bakmadım ve bakmasam iyi olacak dedim, acınası bir halim olmalıydı Neslihan’ın bakışlarında biraz şefkat, çokça acıma vardı sanki.


Bak sana neler getirdim dedi sevinçle, pino’dan sosisli sandviç ve(ve..yi epey uzattı) mutluluk çorbası. İnanamıyordum uzun zaman olmuştu içmeyeli ve Neslihan bunu da unutmamıştı. Canım benim niye zahmet ettin diyerek çorbaya uzandım, Okulu astığımız günler eğer mutsuzsam İşkembe çorbası içmeye giderdik ve bu çorba beni mutlu ediyor derdim adı oradan mutluluk çorbası kalmıştı. Diğer poşetlerde de mutfak için yaptığı alış veriş vardı, yine mahçup ediyorsun beni dedim, olur mu öyle şey der gibi baktı gözlerime. Yine ağlayasım gelmişti.
Mutluluk çorbamı içerken dün gece olanları anlatıyordum ve Neslihan hayretle dinliyordu, sonrasında aman dikkat et bak tanımadığın etmediğin kişilerle hemen samimi olma diye anne vari tavsiyelerde bulunuyordu her zaman ki gibi.


Bu çorba kaçmaz hadi sende iç dediğimde keyifsizim aslında midem bulanıyor içmesem daha iyi dedi ve birkaç güne geçmezse doktora gideceğini söyledi.
O haliyle beni düşünüp gelmişti içim sızlamıştı birden, dostluk sevgi bu olmalıydı işte, bir kere daha minnettar kaldım Neslihan’a..
Karnım doymuş, ilaçlarımı almıştım, kaşıntı nispeten azalmıştı Neslihan’ın ardından uzun süre kitap okuyup , pencereden dışarısını izlemiştim, serin ama güneşli bir gündü..

Sinem’in yolculuğu bu defa sorunsuz geçmiş kimseyle kavga edip otobüsten inmeye sonrasında otostop çekmeye kalkmamıştı. Eskişehir’e indiğinde normal insanların akşam yemeği saatiydi. Hemen Neslihan’ı aradı adresi aldı ve sıkıca tembihledi Yeşim’e bir şey söylememesi için. Neslihan suçiçeği durumundan bahsedemeden telefonu kapatmıştı Sinem, Yine aceleci yine sabırsızdı.
Koca bir günü yatarak kitap okuyup uyuyarak geçiren Yeşim bir yandan da telefonuna gelen bir mesaj sesini duymayı beklemişti ama o ana kadar öyle bir şey olmamıştı. Bir şey olacağından yada istediğinden değil sadece bu dört duvar ve yalnızlık içinde biraz değişiklik belki heyecan arıyordu. Kendi kendine alınmıştı Semih’e o saate kadar hiç değilse bir mesajla nasıl olduğunu sorabilirdi. Omzunu silkti, çokta önemli değil diye düşündü sonra, sadece hastalık yalnızlık ve içinde bulunduğu durumdan dolayı böyle düşünmüştü yoksa onun kimseye ihtiyacı yoktu. Hele ki romantizme hiç..Ağzının payını almıştı kısa süre önce, artık kimseye hiçbir şeye inanacak halde değildi. Hepsi boş ve geçiciydi.


Tüm bunları düşünürken kapı sabahtan sonra ikinciye çalıyordu. Aşağıya baktığında karanlıktan tam seçemedi kim olduğunu şapkalı bir kız vardı, kimi aradınız dediğimde başını yukarı kaldırdı ve ben geldim diye bağırdı, o an öyle şaşırmıştım ki aynı zamanda çok sevinmiş, e hadi açsana kapıyı koptu kollarım burada diye bağırıyordu Sinem, dur bekle anahtarı atıyorum dedim.
Sinem Yeşim’in kırmızı içi su dolu minik noktalarla kaplı yüzünü görünce korktu , her zaman ki açık sözlülüğüyle berbat görünüyorsun dedi ve hemen ne kadar sürecek bu böyle diye söylendi. Birkaç haftaya geçer her halde, neyseki korkmana gerek yok dedim Sinem’in alnındaki küçük suçiçeği lekesini görünce. Şanslısın!

Yiyecek bir şeyler hazırlarlarken Sinem ne oldu ne bitti bu birkaç günde bir çırpıda anlattı ve memnuniyetle seninle bu evde yaşama fikrini kabul ediyorum dedi.
Yeşim yalnızlığına alışmasına bir basamak kala bir ev arkadaşının olması fikri o çok hoşuna gitmişti, hemen evi dolaştırdı bak parka bakan bu diğer oda hemen benim odama bitişik aramızda buzlu cam olacak hem burası senin odan olsun dedim.
Sinem bir süre düşündükten sonra benim bir daha kapısını açmayı düşünmediğim balkonunda yığınla bira şişesi depolanmış arka bahçeye bakan izbe odayı seçti. Bu odada soba var ve ben burayı adam ederim dedi, şaşkın şaşkın ona bakıyorken. Ben hala o odada kalmasını istemiyordum nedense o odada beni ürküten bir şeyler vardı. Ama Sinem bir kere vermişti kararını ne desem boştu, artık Sinem’i tanıyordum. Bir anlamda benim içinde iyi olacaktı o oda hayat bulacaktı onunla yersiz korkumdan ve kendi kendime ürettiğim tıkırtılı seslerden kurtulacaktım.

Yeşim mavi Sinem pembe cicili bicili geceliklerini giyip yanan sobanın başında bundan sonra neler yapabileceklerini konuşurken Yeşim’in gözü saate takıldı saat dokuzdu ve ‘dönersen ıslık çal’ başlamış olmalıydı usulca açtı radyoyu Semih’in cıvıltılı sesini duymak hoşuna gitti..Geceki mesajlar olmasa tüm konuştuklarının ışığı açıp kapamasının gerçek olmadığını düşünecekti neredeyse.
O an Semih’in yaptığı anonsa dikkat kesildi, İlk şarkımız Çiçek için geliyor, İzel..ışıklı yol.. dedi ve şarkı başladı.
Sinem, dikkatimin dağıldığını anlamış ne o hayırdır diye sorunca dün gece olanları anlattım, Semih ile ilgili bildiğim diğer şeyleri de..
Benden iki yaş küçük olduğu, İktisat son sınıfta okuduğu, Mudanyalı olduğu, uzaktan gördüğüm kadarıyla orta boylu ve futbolcularınki gibi çarpık bacakları olduğunu.
Son kısımda gülüşmüştük.
Ne olursa olsun hayat ilerliyordu ve sanki beni sıkı sıkı tutmaya başlamıştı..
Belki de her şey çok güzel olacaktı. Radyoda bir ses evimde ise yeni bir nefesim vardı.

11 yorum:

Aylin Ünlü dedi ki...

Tam da tahmin ettiğim gibi gelişmiş telefon olayı :) Mutlu oldum sebepsiz :)
....
Odanın ışığını açıp kapatma durumunu o cümleleri okumadan tahmin etmiştim,tuhaf geldi bu tesadüf bana,aynı düşünüyorum Yeşim'le sanırım...
....
Sinem ve Yeşim ev arkadaşı oluyor demek :) Ne hoş bir süpriz bu hikayede ve belkide başından beri beklenendi:)Sinem,Yeşim'e hoşgeldi :))
....
İktisat demişken;Yener iktisat mezunuymuş,bir yerden hikayeye dahil olması ne hoş :)
....
sesli güldüm,güzeldi :)

Berrin dedi ki...

yalnız ters köşeden dahil olmuş hikayeye ;))
bir işaret vermesi gerektiğinde en akla gelebilecek şey aslında ışığı açıp kapamaktı yada evi yakması yada varsa yangın alarmını devreye sokması gerekecekti :))

önümüzdeki bölümler için ilginç ve birde komik olaylar canlanıyor gözümde evin içinde gerçekleşecek :))

Aylin Ünlü dedi ki...

hahahahah sesli güldüm evi yakması gerekecekti kısmına :))) sağlam bir işaret olur ömrü boyunca unutamazdı :))))))))))))))))))

ahahahaha hala gülüyorum:)

Berrin dedi ki...

:)))))) benide güldürdün yine :)
tamam biliyorum beni güldürmeyi seviyorsun :)))
yeşim sakin aklı başında görünüyor ama temelden arızalı gerekirse evi de yakabilir :)))

cem dedi ki...

ilginç bir başlangıç olmuş. umarım aynı heyecanla devam eder.

C3Moi dedi ki...

ne sizin yazdıklarınızı neden kumanda panelinde göremiorum anlamadım tekrar ekledim oldu mu acaba bi bakayım.

oldu tamamdır :)

Adsız dedi ki...

hadi bakalim bi sonraki islikta görusuurz biraz erken olursa sevinirim :))

Adsız dedi ki...

Berrin çok yumuşak yazıyorsun, hepsini bir paragraf gibi okuyorum, çiçek hastalığı biraz evde kalarak ve yatarak geçer, garip bir sarı toz var ondanda dökmesi lazım yeşim'in ve orasını burasını kaşımaması gerekiyor, yoksa çok kötü izler kalır, izel 'den şarkı gelince semih yeşime bunu anlatmak istiyordu bence, bak izel kaşıdı orasını burasını suratı çarşamba pazarına döndü, aman sen kaşıma yeşimcim, yoksa seninle hep karanlıkta otururuz demek istemiş olabilir :))) tebrikler gerçekten çok güzel

Berrin dedi ki...

gereksiz adam, bakalım :)

c3moi, :)

enk, bende arayı uzatmadan yazmak istiyorum ama vakit bulamıyorum :)

lacivert, yumuşak yazmak, iyi bir eleştiri mi kötü mü :)
yeşimde evde kalıp yatarak atlatacak zaten hastalığını bir daha ki bölümün sonunda iyileşmesi muhtemel.teşekkür ederim..

Adsız dedi ki...

yumuşak yazmak, eleştirmek için değil, konuşma satırları kullanmıyorsun, kim ne dedi, kim ona cevap verdi gibi düşüncelere gitmiyor insan, detaylandırman sırasıyla oluyor bu yüzden kopup kaybolmuyorsun hikayede, bir hoşluk içinde gidiyor her şey, yani güzel işte ... ne bileyim :))

Berrin dedi ki...

teşekkür ederim :)
kısa bir öykü diye başladım uzadıkça uzuyor dal budak saracak yakında :)
en fazla 3 4 bölüme toparlamalıyım..