27 Kasım 2008 Perşembe

Büyüyoruz...MU?

'Kelimeler tükeniyor yavaş yavaş..ne desem ne yapsam bilemiyorum. Uçsam gelsem yanına. Sarsam sarmalasam geçti desem kabustu desem, güzel bir kahvaltı hazırlasam sana ve kahvemizi içsek, dergilerimizi okusak. Puslu hava olsa. Sen kırmızı ben siyah bir kazak giymiş olsak'

Gerisini getirememiştim gece yağmurdan hızlı düşmeye başlamıştı göz yaşlarım tıpkı daha önce seninkilerin olduğu gibi..
Şimdi seni alıp çok uzaklara gitmek istiyorum, ölümün ve haksızlığın olmadığı bir yere. Geleceğini biliyorum benimle..Çok bir şey almayalım yanımıza hele ki şemsiye hiç. Tamam araba da steyşın olmasın. 'Bozar bizi aile modu' dediğini duyuyorum sen allığınla kahve fincanlarını unutma bende bir kaç kitap ve pasiflorayı. Çocuklar hazır sen merak etme, gittiğimiz yerde güvende olacaklar ve hep mutlu. Saat on buçuk olmuş geç kaldık, artık gitmeliyiz. En azından öğlene kadar haksızlığın olmadığı bir yerde olmalı gece yarısı olmadan ölümsüz ülkeye varmalıyız. Yol üzerinde, intikam denen soğuk meze yapan bir yerde dururuz. Ben o mezeden hiç yemedim demiştim ya bir tadına bakarız.
Hayat adil değil dedin ya, artık sorgulamıyorum adaletini..Dik durdukça, güçlü oldukça sırtına biraz daha yük bindirip tamda yere sağlam basan ayaklarımıza vurup kasti faul yapan hain bir oyuncu bu hayat. Hakem nerde uyuyormu?

Tezahurata gerek yok sussun herkes. Sende gülme şimdi, tamam biliyorum futbol da konuşmayacaktık.
Şimdi ..
Ben biraz daha ağlayım, uzun zamandır birikenleri atayım. Sen ağlama..

(ellerim klavyede gözlerim ekrana dalıp bakmaya başladığımda ve bu şekilde dakikalar geçtiğinde biliyorum ki yazacaklarım bitmiş, yarım kalmış gibi görünüyor ama değil, sadece bitmiş)

21 Kasım 2008 Cuma

Bugünün Çarpık Anatomisi

Zaman en iyi ilaçtır.. ilacımı aldım artık iyiyim..

Arabanın içinde oturup beklerken bir şarkı çalmaya başladı, hani bazı şarkılar vardır ya, alıp bir yerlere götürdü beni deriz. İşte o şarkılardan biriydi dinlediğim. Alıp bir yerlere götürdü ama çok uzaklara değildi. Nede yakınlara. Bilmediğim bir yere, belirsiz bir zamana belki hiç olmamış yaşanmamış anlara götürdü. Şimdi hangi şarkı olduğunu hatırlamıyorum, üzerinden henüz altı saat bile geçmemişken unuttum. Bir çok şeyi unuttuğum gibi. Tek hatırladığım, fareli köyün kavalcısındaki fareler gibi takılıp gitmek istediğimdi ezginin peşine..

Son birkaç günkü gerginliğimi, üzerime düşeni hakkıyla yapmanın hazzıyla başımdan savuşturduğumu hissederken, kahve falında bilmem kaç damla sevinç gözyaşı, birkaç yol, uzun boylu başı dumanlı, omuzlarında iki ağır yük bulunan bir erkek, karşılıklı konuşan kısa boylu iki kadın, her zamanki iç sıkıntısı çıktı.

‘Birden uykum geldi, yorgunum, ne diyecektim kelimeleri bile toparlayamıyorum. Biz gidelim artık.’
‘Hadi kızım gidiyoruz.’
‘Teşekkür ederim. Bugün için.’
Kuru teşekkürden öte hissettiklerim bende kalıyor.
Rüzgarı hiç sevmiyorum.
Üşüdük.
Elimde eşyalar çizmelerimin topuğundan gelen ses ve zar zor anahtarı bulup kapıyı açışım..
Sonra sonra…

Ölümde yalan bir yerde , yaşamak gibi.. Yazmışım zarfın üstüne. Elime zarfın içindeki toplu iğnelerden biri battı.Ne çok kalmış diye düşündüm, cenazede göğsümüze taktığımız fotokopi resimlerden. Niye saklıyorum bunları, yalandan bile içine bakmaya korkarken..

Saat ilerlemiş..
Şimdi üzgün, solgun, titrek, ağlamaklı sesini duyup da nasıl içerim neskafemi..Senin çok sevdiğini bilip de.

Gün geceye, gece bana dokunurken.. İlaç bugün yan etki yaptı..
Hissediyorum..

19 Kasım 2008 Çarşamba

Çantamdakiler..



Aylin'in sobesiyle çantamı ortaya döktüm :) Ebruli ve Tabiat Ana sıra sizde..

Küçük çantalardan hoşlanmam ve abiyeler hariç hiç kullanmadım diyebilirim. Büyük ve kullanışlı çantalar tercihimdir. Özellikle boynumdan çarpraz şekilde geçirerek taktığım çantalarımı hem sever hemde rahat ederim, içlerinde de genellikle ne aranırsa bulunur :) Hafta sonu kullandığım çantamı boşalttım ve çıkanlar bunlar. Güneş gözlüğüm ve kutusu, cüzdan, küçük not defterim, kurşun kalem, kızımın tokaları yine kızım için şeker ve sakız, anahtarlıklarım, tatlandırıcım, güzel keyifli bir günden kalma bir cafeden alınmış kibrit kutusu ve geçen noel zamanı Helsinki'den aldığım kartanesi..Onu o zamandan beri hiç yanımdan ayırmadım. Benim için çok özel..Ben nereye o oraya..

5 Kasım 2008 Çarşamba

Ankara'yı sevdiğim kadar..

Rüzgarla oradan oraya savrulsam da dönüp dolaşıp yine topraklarına düştüğüm ve çocukluğumu küçük şirin bir mahallesinde sakladığı için, kızımda ‘Ankaralı’ olduğu için, Eskişehir’e 240 km olduğu için, geceleri arabayla caddelerindeki tatlı akışa karıştığımda huzur bulduğum için, hep gürültüsünden şikayet ettiğimiz sokak düğünleri ve içten içe şikayetimizi geri aldığımız için ve bu sokak düğünlerinde çalınıp söylenen an’ga’ra kaşık havalarının her notasının Ankara’lıların genlerinde olduğunu bildiğim için, yurt dışında satın aldığım bazı ürünlerde made in Turkey yazısını gördüğümde nasıl duygulanıp ağlamaklı olduysam yurt içinde başka illerde 06 plakayı gördüğümde aynı hissi bana yaşattığı için, ilk aşkıma, ilk ölüm acıma, ilk dostluklarıma, ilk ayrılışlarıma, ilk kavuşmalarıma ve daha bir çok ilkime tanık olduğu için, ruhumu bilmem ama sonunda bedenimi oraya teslim edeceğim için, içinde yürekten sevdiğim nadir kişiler olduğu için, hemen hemen her yaşımı kutladığı için, kendine has soğuk ve uzak bir havası olduğu ve İstanbul’luların çoğunun Ankara’yı sevmediğini bildiğim için, için için özlediğim için..Ankara’nın taşına bak gözlerimin yaşına bak dizeleri için..Anıtkabiri, Kocatepesi, Esat caddesi, Bahçeli 7si, Yüksel'i, Karanfil'i ve Kuğulu parkı olduğu için..
Evet Ankara’yı sevdiğim kadar, daha bir çok şeyi seviyorum..
Ama bu gece en çok onu sevdim..
Onu hissettim.
Uzaktan kulağıma çalınan bir melodi sayesinde..

3 Kasım 2008 Pazartesi


İnanmadıkların
İnandıklarımdan ibaretti
'sen' gibi..

Berrin'deniz'