31 Aralık 2009 Perşembe

yılbaşı kartının içinde olmak


Yeni yıl zamanını hep sevmişimdir. Ve bu tarz kartpostalları. Ucundan kıyısından içine girip orada kalmak istiyorum.Mutlu biten masallardan bile daha güzel ve huzurlu olmalı bu kartpostalın içindeki dünya.
Bir paket çikolatayı yedikten sonra duyulan pişmanlıktan daha fazlasını hissetmeyeceğimiz, sağlıklı ve tüm olumsuzluklara dirençli olabileceğimiz bir sene olsun..
Bu kartın içinde bir yer beğeneceğim şimdi kendime :)
MUTLU YILLAR..

29 Aralık 2009 Salı

ruh hali 5


Boş vermişliği özlemiş, direnmekten her yanın ağrır ve caddedeki akışa artık çok uzakken, sonunda bırakırsın kendini, çılgın akan nehirde solgun bir yapraksındır artık.
Bu akıntı belki istediğin yere götürmeyecek ama yorulmadan gideceğini bilirsin.

Evet en azından artık bilirsin bir şeyleri.

Kendini akıntıya bırakmak güzelmiş diye düşünürsün , renksiz kokusuz cansız olmak sonrasında.

Yorulmuştum, bıraktım, dinleniyorum..

22 Aralık 2009 Salı

içsel diyagonal çarpışmalar

Asimetrik bir hayatın son odasının duvarına iliştirilmiş bir not duruyordu..
‘iç savaş, dıştakinden daha fazla yordu. Takviye birlik, cephane en önemlisi inanç kalmadı. Ancak birkaç gün dayanabilirim. Belirlenen zamandan önce ölmek özgürlüktür, özgürlük ise zaferdir’
YAZIYI OKUMAMLA TURUNCU GAGALI BİR KUŞ BELİRDİ PENCEREDE, KAHKAHALARLA GÜLÜYORDU, ürkütmüştü beni, o sırada akrep ve yelkovanı olmayan bir saat çalmaya başladı, tek bildiğim o odadan çıkmak istediğimdi..oysaki bu son odaya üzerimdeki tüm yükleri, içimdeki tüm pişmanlıkları atmak, acıyan yerlerimdeki kanı boşaltmak için gelmiştim..dar kapalı alanları sevmiyorum sıkışmışlık hissini hiç..nefes alamıyorum..tam tepemde aydınlık, ışığı kapatmalıyım.


Çok sesli bir koro ve her telden çalan enstrümanlar daha da kötüsü hepsi akortsuz . Bundan daha kötü bir kabusta olmamıştım.hiç bu kadar üzgün ve çaresiz ve kendimi sevmediğim zamanlarım.
Kendimi o odaya kitleyip kaçabilir miydim? Denedim..
Tüm o kan revan ve kurtulmak istediğim her şey benden hızlı benden önde koşuyordu..
Uyanmak istedim, kabustur dedim, dilim dönmedi dualara..
Kendimden öte bir adım atamadım.


Tamam kestik! Bitti! Dedi biri.haydaa..
Neydi bu şimdi kabus mu gerçek mi? Offff.
önce paraşütle atlamak istiyorum, sonra düşüneceğim..
TÜM BUNLAR YAŞANIRKEN, HALA KAÇMAMIŞ BİR KAÇ KEÇİMDE KAÇMIŞ.

gülüyorum bak :)

11 Aralık 2009 Cuma

Limonlu çay tadında..

Farid Farjad dünyaca ünlü İranlı keman virtüözü..Onun farkına varmam Mosafer adlı eseriyle oldu yaklaşık üç yıl önce..kemanın ağladığına eserlerinin nameleriyle şahit olabiliyorsunuz.Tek kelimeyle olağanüstü.. Geçtiğimiz günlerde Ankara’da konseri vardı. Orada olmayı ne kadar çok isterdim..
Eklemiş olduğum eseri Mosafer diğerlerine göre iç acıtıp hüzünlendirmiyor..ap ayrı bir tadı var..bana göre limonlu çay gibi..işte dinlerken kalbimde canlananlar..

Sakin, soğuk karlı bir kış günü, açılıp kapandığında çıngır çıngır ses çıkartan kapısı olan bir kitapçı belki bir sahaf içerisindeyim..limonlu çayımı yudumlarken tatlı tatlı yağan karı izliyorum pencereden..Dizlerime kadar uzanan kalın turuncu atkımı ve aynı renkteki beremi takıp az sonra kapıdan çıktığımda karın ayağımın altında kıtırdadığını duyumsuyorum..kaygısız, telaşsız yürüyorum. Nereye gidiyorum bilmiyorum ama beni çok güzel şeyler beklediğini hissediyorum..kitapların ve limonlu çayın kokusu burnumda yediğim rulokatların tadı ağzımdayken ‘hayat ne kadar güzel’ diye düşünüyorum..yürüyorum kar taneleri uçuşuyor, sanırım yeni yıl zamanı..mutluyum işte, mutluyum..gülümsüyorum..
Ve o ara bu masalsı melodi bitiyor..
Olsun, hala gülümsüyorum..

İşte bana dört dakika on bir saniyede hissettirdikleri, dinleyin..bakalım size neler yaşatacak..
Ve mutlu hafta sonları..

10 Aralık 2009 Perşembe

Bir kızıl goncaya benzer dudağın

Bir şarkıydı dilime takılan..’bir kızıl goncaya benzer dudağın, açılan tek gülüsün sen bu bağın’ zamanını hatırlayamadığım bir yaz gecesine götürdü süratle beni..uzun zaman çok uzun zaman olmuş olmalı, zaman gibi uzundu saçlarım ve gümüş teller düşmemişti hala aralarına..
Şen şakrak musikiyle coşan yaşları geçkin ama ruhları benden daha genç olan insanlar vardı masada..ve kesif rakı kokusu ve mezeler..benim önümde şeftali suyu ve çokta rahat olmayan bakışlarım..sağımda dağ gibi bir adam, her şeye rağmen sırtımı yaslayabildiğim, solumda diğer bir can..kolum kanadım..aralarında daha bir çocuktum.

Anam, babam, her şeylerim..
Dağ bıraktı gitti, gölgesi kalsaydı ya..onu da götürdü.. Oysa ben hep arkandayım derdi..
Şimdi sırtım çok üşüyor..
Hep bir ağızdan söylenen bu şarkı ve tatlı bir huzur..
Gözlerim doluyor, bir daha , bir daha dinliyorum..

7 aralık 09

Bir kızıl goncaya benzer dudağın

4 Aralık 2009 Cuma

DOĞA İÇİN ÇAL

Doga icin cal ! / Divane Asik Gibi - Official Video from Doga icin cal on Vimeo.

Farklı ses tonlarının muhteşem birleşimi.. sen yağmur ol ben bulut, maçkada buluşalım diyorlar..

Doğa için çal, ağaçlar.net projesi..çalan/söyleyen sanatçıların altında yazan şehirler onların doğum yerleriymiş. Bazen diyorum ben niye Karadeniz'de doğmadım :) Seviyorum o bölgeyi ve insanlarını.. Neyse,

Hiç bitmesin diye düşündüren bu video ile mutlu hafta sonları diliyorum..

2 Aralık 2009 Çarşamba

Bir zamanlar diye başlar, özlemlerimiz..

İçimdeki mezar taşları çoğalırken…

Hani o bitimsiz yaz gecelerinde bahçe duvarlarının üzerinde oturup yıldızları seyrederdik, bir dilek tutmak için tam zamanını kollardık, biride kaysa saçlarımızın arasına takılsaydı ya..

Yere biriken çekirdek kabukları kadar çoktu hayallerimiz ve kan ter içinde çalımladığımız top kadar basit ve eğlenceliydi hayat. Yıllar sonra hayatı çalımlamanın o kadar eğlenceli ve kolay olmadığını henüz bilmiyorduk ve tuttuğumuz dileklerin bir türlü olmayacağını..
Yıldızlar alıp kaçarmış meğer düşleri..
Korktuğum gece kelebekleri ve yarasalar bile masummuş aslında, sokak lambalarının ışığı altında..o nedenle ki insanlar bile hoş görünür loş ışık altında.

Bir zamanlar en yakınında olan, bisikletinin selesi, köpeğinin nefesi, çağırmak için isimlerini uzata uzata seslendiğimiz mahalle arkadaşlarımız, şimdi en uzağımızdalar..


En yakınının en uzağa düşmesi de mi yıldızların işi?