14 Temmuz 2010 Çarşamba

Bir Organ Nakli gibi.....

Bir Organ Nakli Gibi Sevmiştim Seni

Bir organ nakli gibi sevmiştim seni;
Çürük gözlerine bağışlanan ellerim,
Yırtık dudaklarına bağışlanan şiirlerim..
Darmadağın kadınların, darmadağın ettiği erkekler gibi
Sevmiştim seni...


Çok eskitilmiş bir aşkın hatırlanması,
Sevgilinin resmi karşısında çocuksu bir iç kanaması
Aslında işin açıkçası;
Rüzgarın fırtınaya dönüşmesi gibi
Hayatına yönelik bombalı bir saldırı gibi
Geriye çekilirken herkesi öldürmek gibi
Sevmiştim seni...

Ruhum kan kaybederken nasıl tutarım seni şimdi deniz gibi,
Neticesi olmayan herhangi bir sebep gibi

Ortalık yerde durup dururken
Sevmiştim seni...

Atlara kalırsa çoktan kaybettik savaşı,
Mızraklar kırıldı, kalkanlar delindi, ganimetler paylaşıldı.
Kasaba meydanında birbirini dövmekten
Yorulan iki kovboy gibi,
Bir tabancanın namlusuyla tetiğiyle,
Kendisinden farklı,
Kendisinden ayrı,
Bir silahın şarjöründe tanışan iki soğuk mermi gibi,
Aynı bedene sıkılan iki el kurşun gibi,
Katille kurban arasında o birkaç saniyelik telaşla
Sevmiştim Seni...


Küçük İskender

Sazan'ın bloğunda okudum az evvel, bayıldım, gözümün önünde olsun istedim. Çok nadir bir kaç tane alıntı vardır bloğumda bu da onlardan biri oldu. Düşünün artık ne kadar beğendiğimi..

12 Temmuz 2010 Pazartesi

sıcak daha da sıcak olacak-mışş- veda :)

Sıcakk daha da sıcak olacak..
Bugünkü öğlen yemeğimiz için hazırladıklarım..
Sigara böreği, kavun, domates ve buz gibi limonata. Çocukluğumdaki yaz tatilleri havasında geçiriyorum son bir ayımı ama tek farkla çocuk değil anne olarak :) Yinede içimde o zamanlardan kalma hisleri taşıyarak. Ara sıra hemen altımızdaki çardağa iniyorum bende, termosta çay, dolmalar poaçalar hatta kızarmış patatesler eşlik ediyor bize, kuruyemiş, büsküvi vs ekstrası :)
gelen istediğini getiriyor, hava kadar sıcak da bir ortamımız var. Düne kadar iki adette civcivimiz, düne kadar diyorum çünkü biri cumartesi gece diğeride dün akşam öldü. İlki faili mechul, bacağı kopmuş, diğerini ise bisiklet ezdi. Mutfakta akşam yemeğini hazırlarken pencereden gördüm. Çok üzüldüm. Bir birlerinden ayrılınca ciyk ciyk öten birleşince hemen susan iki tatlı yavruydu onlar, minik fokum dahil tüm çocuklar sürekli yakalayıp avuçlarında tutmak istiyorlardı bilmem belkide kurtuldu yavrucaklar. Aman niye üzülüyorsun her yer onlarla dolu dedi arkadaşım bir şey diyemedim. Evcil hayvan beslemek bu anlamda bana göre değil, öldükleri zaman çok üzülüyorum..Geçen sene bu aralar minik bir tavşan edinmiştik o da bir kaç gün içinde ölmüştü sadece ben ağlamıştım. Çocuklar git gide duygusuzlaşıyorlar galiba. Öldüğüne üzülmek yerine ölüm şekli onları daha çok ilgilendiriyor.

Cimcime kızım bu senede tavşan istiyor ama alırmıyım bilmiyorum.
Hele bir Ankara'ya gidelim orada düşünürüz. Ayağım hep geri gittiği için, ertele ertele bu haftaya kadar geldik, iki üç güne oradayız kısmet olursa. Canım hiç gitmek istemiyor bu sıcaklarla da hiç çekilmez şimdi orası ama birazda mecburiyet işte. Hem cumartesi günü Konya'ya da geçeceğiz annemlerle(plan değişmezse) teyzemin 52. gün mevlüdü olacak. Yani gitmek istiyorum, kim bilir bir daha ne zaman göreceğim teyzemin kızlarını. Bu yolculukların en iyi yanı şehirler arası araba kullanmam olacak, hevesle bekliyorum :)
Ne düşünüyordum neler yazdım, bu da öyle bir şey olsun :)
Gidene kadar tekrar yazamazsam hoşçakalın..

Sözlerini çok sevdiğim bir yaz şarkısıyla veda edeyim..
limonatalarla şerefe ;)

7 Temmuz 2010 Çarşamba

Anahtar kelimeleri yuttum..

Parça parça kaybedişlerimi izliyorum kendimden..geriye mutlaka bir şeyler kalacak ama merak etmiyorum en azından kendim için. Sallanan sandalyede ekoseli battaniyeye sarmalayamayacağım bir ruhum olduğu için üzgünüm. Sevdiğim herkesten daha çok yaşayacakmışım hissi içinde..Bu benim cezam olabilir..

BUİKA'yı dinleyelim. Öyle bir ses ki, bir yaz gecesi bilmediğin bir yerde kaybolmuşsun gibi, ama korkman için bir sebep olmadığı hissini veren. Anlıyorum seni der gibi şefkatle yüzüne bakan..

5 Temmuz 2010 Pazartesi

sadece 12 gün

Cumartesi sabah yolcu ettik, 13. gün gittiler.. Annem, abimin 12 yaşındaki kızı ve 10 yaşındaki oğlu bizdelerdi. Alışmayı sevmiyorum çok zor oluyor arkalarından boş sessiz bir evde kalmak.
Günler nasıl geçti anlamadık, 3 çocuklu olmak epey zormuş, zamanımın çoğu mutfakta geçti desem yalan olmaz :)
Gerisinde de gezdik dolaştık yemek yedik alış veriş misafir ağırlama vs derken bedenim yoruldu ama zihnim o tempoda hayli hafifledi :)
Sabahları kur'an kursuna yolladım hemen yanımızdaki camiye. Büyük olan yer yer mızmızlandıysa da gidip geldiler benimde yardımımla baya ilerlediler :) Minik fokum bugün yalnız gitti esre üstün derken bugün ötüreye geçti..maşallah diyorum başka bir şey diyemiyorum.
Bu arada minik fokumun 24 temmuzdaki doğum gününü erkene alıp kuzenleride buradayken güzel bir parti verdik evde, pastamız devasa ve çok güzeldi. Çocuklar çok güzel vakit geçirdi bir ara aralarında rol dağılımı yapıp Aşkı memnunun final sahnesinin çekimini yapıyorlardı :)
minik kızımada firdevs hanım rolü vermişler:)) O günkü süslü halinden olsa gerek. Sonradan yönetmenliği ben devraldım silah patlama sesini de bir balonu patlatarak yaptık :)
çok komikti izledikten sonra hiç bir şeye benzememiş onu gördük:)
Onlarla çocukluğumun bitimsiz yaz tatillerine döndüm. Evde olduğumuz günler doya doya akşama kadar parkta oynadılar günde bir kaç tur bakkala dondurma ve cips için gittiler, arkadaşımın çocuğu ve 14 yaşındaki yeğenide onlarla beraberdi, kızlar yeterince güneşte yanmamışlar gibi son gün eve gelip kola istediler kollarına yüzlerine sürüp cami bahçesindeki banklarda güneşlenmişler :)
ablalar nerde kızım?
camide güneşleniyorlar**?** :))
Satranç turnuvalarımız, uçurtma partileri, tenise gitmeleri halalarının güzel kahvaltıları unutulmazları arasındaymış..bütün bunları ve daha fazlalarını onlara verdiğim kağıtlara yazdılar:)
bu ziyaretçi defteri olsun ve istediğinizi yazın dedim, 10 yaşındaki Yasin hizmet çok güzeldi 4 yıldız veriyorum demiş, havuz olsaydı 5 verecekmiş :) ve en kötü şey aşkı memnu yazmış :)) zavallı çocuğu iki hafta üst üste aynı veda bölümünü izlerken muma çevirdiğimdendir:) konuşmayın yorum yapmayın gülmeyin diyerek burunlarından getirmiştim. Hele 'behlül kaçar' sahnesinde o kadar çok güldüler ki :) bende kızdım , daha çocuksunuz anlamıyorsunuz dediğimde daha çok güldüler :))
12 yaşındaki Selin'im ise güzel yazısı ve türkçesiyle harika bir not yazmıştı, onların mutlu olmaları benide mutlu etti. Minik fokum ise yemeklerini sorunsuz yedi genel olarak beni hiç üzmedi onlarla beraberken, aslında düşününce tek çocuk olmak çok kötü. Tek çocuk hiç çocuk der benim sevgili arkadaşım :))
Son gece annem ben ve çocuklara salona yatak yaptım hep beraber yatmak için annemin klasikleşmiş komik bir kaç hikayesini anlattırıp güldük sonra hikayedeki kediye ramiz ismini verdik kısaca ramo :)
bende aynı hikayeyi kedi ramonun agzından anlatıp güldürdüm çocukları..sonra hepsi aynı anda uykuya daldılar..
sabah yolcu ederken gözlerim doldu çok zor geldi ayrılmak, hadi gidin artık dedim ağlayacağım yoksa..
derken ağlıyordum zaten..
ağlama hala dedi Selin, lütfen ağlama.
Balkondan el sallarken yokuş aşağı inen arabamıza daha da çok ağlıyordum.
Sonrasında dakikalarca bekledim camda, çok uzaklarda otoyol görünüyor, otobüslerinin geçişini izledim çok ufaktı sadece rengini görebildim beyazdı ama o otobüsün içindeydiler, gözden kaybolana kadar izledim onları..tam ortamda kocaman bir oyuk hissettim..
Şimdi daha iyiyim iki gün geçti eski düzenimize alışıyoruz yeniden. İnsan nelere alışmıyor ki..
Çok kötü günler sıkıntılı şeyler yaşarken geldiler kızılcık şerbetimi geri yutturdular..
Çok çok güzeldi, o yorgunluğu bile arıyorum şimdi.
Geriye kahkaha atan bağrışan sesleri ve bir dolu fotoğraf kaldı.
canlarım benim daha kapıdan çıkarken özledim sizi.