30 Ağustos 2007 Perşembe

küçük prens (xxı.bölüm)

İşte tilki o zaman ortaya çıktı. "Günaydın," dedi küçük prense. "Günaydın," dedi küçük prens nazikçe, ama kimseyi görememişti. "Burdayım," dedi tilki. "Elma ağacının altında." "Kimsiniz" dedi küçük prens. Sonra da, "Çok güzel görünüyorsunuz," diye ekledi. "Tilkiyim ben," dedi tilki. "Benimle oynar mısın?" dedi küçük prens. "Çok mutsuzum." "Hayır," dedi tilki.

"Oynayamam; evcil değilim ben." "Öyle mi? Bağışla beni," dedi küçük prens. Ama bir süre düşündükten sonra, "Evcil ne demek?" diye sordu. "Sen buralı değilsin," dedi tilki. "Ne arıyorsun buralarda?" "İnsanları arıyorum," dedi küçük prens. "Evcil ne demek?"
"İnsanları mı arıyorsun? Silahları var ve avlıyorlar. Çok can sıkıcı. Ayrıca tavuk yetiştiriyorlar. Tek konuları bunlar. Tavuk mu arıyorsun?" "Hayır," dedi küçük prens. "Arkadaş arıyorum. Evcil ne demek?" "Genellikle ihmal edilen bir iş," dedi tilki. "Bağlar kurmak anlamına geliyor." "Bağlar kurmak mı?" Tilki, "Yani," dedi, "örneğin sen benim için hâlâ yüz bin öteki çocuk gibi herhangi bir çocuksun. Benim için gerekli de değilsin. Senin için de aynı şey. Ben de senin için yüz bin öteki tilkiden hiç farkı olmayan herhangi bir tilkiyim. Ama beni evcilleştirirsen, birbirimiz için gerekli oluruz o zaman. Benim için sen dünyadaki herkesten farklı birisi olursun. Ben de senin için eşsiz benzersiz olurum..." Küçük prens, "Anlıyorum galiba," dedi. "Bir çiçek var... Galiba o beni evcilleştirdi..." "Olabilir," dedi tilki, "dünyada böyle şeyler hep olur." "Ama hayır, o Dünya'da değil," dedi küçük prens. Tilki şaşırmıştı. Merakla, "Başka bir gezegende mi?" diye sordu. "Evet." "Orada avcılar var mı?" "Yok." "Aman ne hoş! Peki tavuklar?" "Hayır, tavuklar da yok." "Hiçbir şey mükemmel olamıyor," diyerek içini çekti tilki. Birden aklına bir fikir geldi. "Benim yaşamım çok tekdüze," diye anlatmaya başladı. "Ben tavuk avlıyorum, insanlar da beni. Bütün tavuklar birbirine benziyor, bütün insanlar da... Bu yüzden çok sıkılıyorum. Ama beni evcilleştirirsen yaşamıma güneş doğmuş gibi olacak. Duyduğum bir ayak sesinin ötekilerden farklı olduğunu bileceğim. Öteki ayak sesleri beni köşe bucak kaçırırken, seninkiler tıpkı bir müzik sesi gibi beni çağıracak, sığınağımdan çıkaracak. Hem bak, şu buğday tarlalarını görüyor musun? Ben ekmek yemem. Buğday benim hiçbir işime yaramaz Buğday tarlalarının da hiçbir anlamı yoktur benim için. Bu da çok üzücü. Ama senin saçların altın sarısı. Beni evcilleştirdiğini bir düşün! Buğday da altın sarısı. Buğday bana hep seni hatırlatacak. Ve ben buğday tarlalarında esen rüzgârın sesini de seveceğim..." Tilki uzun bir süre küçük prense baktı. Sonra da, "Lütfen... Evcilleştir beni!" dedi. "Çok isterim," dedi küçük prens, "ama burada çok kalamayacağım. Bulmam gereken yeni dostlar ve anlamam gereken çok şey var." "İnsan ancak evcilleştirirse anlar," dedi tilki. "İnsanların artık anlamaya zamanları yok. Dükkânlardan her istediklerini satın alıyorlar. Ama dostluk satılan bir dükkân olmadığı içindostları yok artık. Eğer dost istiyorsan beni evcilleştir." "Seni evcilleştirmek için ne yapmalıyım?" diye sordu küçük prens. "Çok sabırlı olmalısın," dedi tilki. "Önce karşıma, şöyle uzağa çimenlerin üstüne oturacaksın. Gözümün ucuyla sana bakacağım, ama bir şey söylemeyeceksin. Sözler yanlış anlamaların kaynağıdır. Her gün biraz daha yakınıma oturacaksın..." Ertesi gün küçük prens yine geldi.
"Aynı saatte gelmen daha iyi olur," dedi tilki. "Örneğin sen öğleden sonra dörtte geleceksen, ben saat üçte mutlu olmaya başlarım. Mutluluğum her dakika artar. Saat dörtte artık sevinçten ve meraktan deli gibi olurum. Ne kadar mutlu olduğumu görmüş olursun. Ama herhangi bir zamanda gelirsen yüreğim saat kaçta senin için çarpacağını bilemez. İnsanın belli alışkanlıkları olmalı..." "Alışkanlıklar mı?" "Evet. Bunlar çoğunlukla ihmal edilir," dedi tilki. "Alışkanlıklar bir günü öteki günlerden, bir saati öteki saatlerden farklı kılan şeylerdir. Örneğin benim avcılarımın bir alışkanlığı vardır. Her perşembe köyün kızlarıyla dansa giderler. Bu nedenle perşembeleri benim için güzel günlerdir. Üzüm bağlarına kadar sokulabilirim o günler. Ama avcılar dansa herhangi bir günün herhangi bir saatinde gidiyor olsalardı hiç tatilim olmazdı." Böylece küçük prens tilkiyi evcilleştirdi. Ayrılma zamanı geldiğinde tilki, "Ağlayacağım," dedi. "Benim bunda bir suçum yok," dedi küçük prens. "Seni üzmek istememiştim, ama evcilleştirilmeyi sen istedin..." "Evet, orası öyle," dedi tilki. "Ama ağlayacağını söylüyorsun." "Evet, öyle," dedi tilki. "O halde evcilleştirilmek senin için pek iyi olmadı!" "Çok iyi oldu!" dedi tilki. "Buğdayların rengini düşün." Sonra da, "Gidip güllere bak şimdi," diye ekledi. "Kendi gülünün eşi benzeri olmadığını göreceksin. Sonra da gel vedalaşalım. Sana armağan olarak bir sır vereceğim." Küçük prens gidip güllere baktı. "Siz benim gülüme benzemiyorsunuz," dedi. "Hatta hiçbir şeysiniz şu anda. Çünkü ne bir kimse sizi evcilleştirdi, ne de siz bir kimseyi. İlk gördüğüm zamanki tilkim gibisiniz. O zaman yüz bin başka tilkiden herhangi biriydi. Ama şimdi dostum oldu ve benim için eşi benzeri yok." Güller çok utanmışlardı. "Çok güzelsiniz, ama boşsunuz benim için," diye sürdürdü sözlerini küçük prens. "İnsan sizin için ölemez. Doğru, gelip geçen biri için benim çiçeğimin sizden hiçbir farkı yok. Ama o benim için yüzlercenizden daha önemli; çünkü suladığım, cam bir fanusun altına koyduğum, önüne siperlik yerleştirdiğim çiçek o. Çünkü tırtılları ben onun için öldürdüm. (Birkaç tanesini bıraktık, sonradan kelebek oldular.) Çünkü yakındığı, ya da övündüğü, ya da hiçbir şey söylemediği zamanlarda dinlediğim çiçeğim o benim. Çünkü o benim çiçeğim." Tilkinin yanına döndü sonra. "Hoşça kal," dedi. "Hoşça kal," dedi tilki. "İşte sana bir sır, çok basit bir şey: İnsan yalnız yüreğiyle doğruyu görebilir. Asıl görülmesi gerekeni gözler göremez." "Asıl görülmesi gerekeni gözler göremez," diye yineledi küçük prens; unutmamalıydı bunu. "Gülünü senin için önemli kılan, onun için harcamış olduğun zamandır." "Onun için harcamış olduğum zaman..." diye yineledi küçük prens. Unutmamalıydı bunu. "İnsanlar unuttular bunu," dedi tilki. "Ama sen unutmamalısın. Evcilleştirdiğimiz şeyden sorumlu oluruz. Sen gülünden sorumlusun..." "Ben gülümden sorumluyum," diye yineledi küçük prens. Bunu da unutmamalıydı
.

Küçük Prens (Fransızca Le Petit Prince) Fransız yazar ve pilot Antoine de Saint-Exupéry'nin en ünlü romanı. 1943'te yayımlanmıştır. Roman New York'ta bir otel odasında yazılmıştır. Kitapta Exupéry'nin çizimleri de bulunur. Basit bir çocuk kitabı gibi görünen ama aslında yaşam, sevgi ve aşk hakkında derin anlamlar içeren Küçük Prens'te bir çocuğun gözünden büyüklerin dünyası anlatılır. Sahra Çölü'ne düşen pilotun Küçük Prens'le karşılaşması ile başlayan kitapta Küçük Prens'in ağzından Saint-Exupéry, insanların hatalarını ve aptallıklarını, büyüdükleri zaman unuttukları basit çocuk bakışını vurgular.

Küçük prens'i küçükken okumuştum, sanırım doğum günümde hediye gelen kitaplardan biriydi.Şimdi tekrar okumayı ve gerçekten anlayarak okumayı istiyorum.Yaşama ve duygularımıza dair incelikleri nede hoş anlatmış.Kesinlikle tavsiye edilmesi gereken bir kitap.

Ve yine küçük prensten bir alıntıyla yazımı noktalıyorum..


"bir yıldızda yaşayan bir çiçeği seviyorsanız, geceleyin yıldızlara bakmak hoştur. ve geceleri gökyüzüne bakarsın. herşeyin çok küçük olduğu gezegenimi gösteremem sana.. belki böylesi daha iyi. yıldızım senin için herhangi bir yıldız olsun. böylece gökyüzündeki bütün yıldızlara bakmayı seveceksin..."

26 Ağustos 2007 Pazar

kar çiçeği ve yavru fok

"Karların tam ortasında bir çiçek açmış beyaz,Uzaktan çiçeği farkeden yavru fok koşarak gelmiş bu bembeyaz,narin şeyi ilk kez görüyormuş,Uzanmış koklamış,hızla annesine koşmuş ''Gördün mü'' demiş.Ne biçim bir şey bu böyle çok güzel görünüyor.'Nedir adı Anne?' diye sormuş.Annesi eğilip önce yavru fokun burnuna bir öpücük kondurmuş.'Kar çiçeği' çok narin bir çiçektir,zor yetişir,Derler ki ağladığında yada ölürken kırmızıya dönüşür zarar verme sakın demiş.Yavru fok bilmiyormuş zarar vermenin ne demek olduğunu çünkü dünyada olan tecrübesi çok azmış.Kötülük bilmezmiş yüreği.'Tekrardan bakmaya gideceğim ama söz anne uzaktan bakacağım'demiş.Koşarak giden yavrusunun arkasından bakmış anne fok.Yavru fok kar çiçeğinin yanına gelmiş.Onunla konuşmaya başlamış.Onu arkadaşı olarak kabul etmiş.Kar çiçeği o kadar güzelmiş ki yavru fok annesinin tembihine uymuş,bir şey olmasın diye korkudan kar çiçeğini bir daha koklamamış bile sana dokunmadan seveceğim demiş.Hem sen böyle de benim seni sevdiğimi,bunu da senin iyiliğin için yaptığımı bileceksin.Günler günleri kovalamış artık kar çiçeği ile yavru fok çok iyi arkadaş olmuşlar.Yavru fok annesine her defasında arkadaşı kar çiçeği ile ne konuştuğunu anlatırken bir yandan da onun suya girememesine ve sürekli aynı yerde durmasına karşın kendini ne kadar kötü hissettiğini anlatıyormuş.Anne fok ''şayet o yerinden ayrılırsa bir daha yaşayamaz'' demiş.Yavru fok annesinin tüm söylediklerini arkadaşı ile paylaşmak üzere hızla kar çiçeğinin yanına koşmuş.'Biliyorum' demiş 'burada böyle durmaktan sıkılıyorsun keşke seninle dolaşabilseydik.Ama olsun sen üzülme ben sana gördüğüm yaptığım herşeyi anlatırım.Sen de böylelikle herşeyi bilirsin.'Kar çiçeği sanki yavru foku anlıyor ve ona hak veriyor gibi yavaş yavaş sallanıyormuş.Günlerden bir gün yavru fok sudan çıkarken bir takım gölgeler görmüş korkup tekrardan suyun içinde dalmış.Gölgelerden gelen sesler gök gürültüsü gibi şimdiye kadar hiç duymadığı seslermiş.Karanlık gölgeler suyun altında olan yavru fokun yanından hızla uzaklaşıp ilerlemiş.Yavru fok kafasını sudan çıkardığında gölgelerin en iyi arkadaşına doğru ilerlediğini görmüş ve korkmuş.''Saklan hadi ...... durma öyle!..... saklan'' diyormuş.Arkadaşı Kar çiçeği ise yavaş yavaş sallanıyormuş sanki onu anlamış gibi...Yavru fok endişe içinde gölgelerin adımlarına bakıyormuş gölgelerin elinde tuhaf sivri bir takım aletler varmış.''Nedir bunlar?'' diye anlamaya çalışırken.Farketmiş ki o gölgeler arkadaşının tam üzerine doğru ilerliyor.Sudan tamamen çıkıp gözlerini arkadaşına dikmiş.Arkadaşı bir kez daha sallanırken dev bir adım tam üzerine gelmiş gözünden kaybolmuş bir anda en iyi arkadaşı.O anın verdiği endişe ile korkularına aldırmadan arkadaşına seslenerek koşmaya başlamış gölgelerin adımları altında kalan arkadaşının yanına.Gölgeler birden durmuşlar.Tuhaf sesler çıkararak gülmeye başlamışlar.Fok arkadaşına olan sevgisinin yarattığı endişeye kapılıp gölgelerin ayağına kadar geldiğinde daha arkadaşına uzanamadan bir acı hissetmiş tam başında.Yavru fokun çenesi hızla buzlara çarpmış.Kırmızı bir sıvı görmüş gözlerinin içinden beyaz karlara süzülen kendini arkadaşına doğru çekmiş arkadaşı artık sallanmıyormuş.Yerde ezilmiş ve hatta neredeyse karların içine gömülmüş.Ne olduğunu anlayamamış fok,kafası çok acıyormuş.Kımıldayan foku gören gölgeler bir kez daha vurmuşlar yavru fokun kafasına.Yavru fokun acıyla gözleri kapanırken aklına gelmiş annesinin sözleri 'Sakın zarar verme' o an anlamış zarar vermenin ne kadar kötü bir şey olduğu.İçinden canı acırken 'iyi ki ben yapmamışım. İyi ki Kar çiçeğine zarar vermemişim.'demiş.Gözlerini yavaşça gölgelerin acımasız suratlarından kar çiçeğine doğru indirirken kendi kanının çiçeği kırmızıya boyadığını görmüş.Gözlerinden akan yaşlardan bir tanesi çiçeğin üzerine düşmüş ama üzerinde ki kırmızılık gitmemiş.Annesinin sözlerini hatırlamış.Son sözleri arkadaşına gözlerini kapatarak son anda bile zarar vermemek adına koklamayı düşünsede bunu yapmadan fısıldamış.''Yanındayım arkadaşım ve sana zarar vermeden her zaman da yanında olacağım.'' Yazan:Yeşim Balaca

Her sene yılın belli zamanlarında Kanada'da fok katliamı yapıldığını hemen hepimiz biliyoruz.Bu zihniyetleri anlamak mümkün değil benim için.Özellikle yavru fokların kürklerinin daha kaliteli olması nedeniyle onların hedef alınması ve yine kürke zarar verilmemesi için öldürülüş şekilleri tek kelimeyle korkunç.

Tüm hayvanlar insanoğlundan korkmalı çünkü her türlü kötülük ne yazıkki insanlardan geliyor..