25 Kasım 2009 Çarşamba

Bayram öncesi.. ruh hali III..

Bayramları sevmiyorum..hele kurban bayramlarını hiç..bilinç altımı kurcaladığımda bunun için epey neden bulabiliyorum..Hiç bir bayramı bayram havasında kutlayamam. Benim için gereksiz stres kaynağıdır. Bayram gelmiş neyime derler ya , işte öyle..
Arife geceleri uyuyamam sabaha kadar. Günler öncesinden gerilmeye başlar özellikle kurban bayramı sendromunu yaşamaya başlarım. Nedenli nedensiz öfke patlamalarım ve ağlama nöbetlerim olur. Son birkaç gündür de bu şekildeyim. Kurban olayının detayına girmek istemiyorum ancak her aşaması kabus benim için.
Yinede bu bayram dertlilere deva, hastalara da acil şifalar diliyorum. Kendime de sakin bir ruh hali..
Sendromumun üstüne tamda bugün bir şarkı dinledim..dinliyorum..Ağla ağla daha çok ağla diyor bana. Ne kadar hüzünlü..Ağlama mevsimindeyim son günlerde. Yakında geçer..yine birikmeye başlar..bunu da biliyorum..
Herkes bayramını istediği gibi geçirebilsin..dileğim bu..
Her zamankinin aksine tutanak gibi oldu belki yazdıklarım ama kelimelerimin eğilip bükülecek, süslenip güzelleşeceği yok bugünlerde..

VOLKAN KONAK..NEFESİM NEFESİNE..

20 Kasım 2009 Cuma

Banadair Twitter :)

Yaratıcı zekam ve hayal gücümden asla ödün veremem :) Neden mi ? Bundan
iki sene önce mesaj kutusu adı altında bir post açmıştım. Birbirimizden haber almak kısa kısa mesajlaşmak keyifli oluyordu. Sonra geçtiğimiz mart ayında ikinci mesaj kutusunu açtım ve ara ara devam ettik. Bir nevi twittermış bizimkisi :)
Herkes twitteri duymuştur veya katılmıştır. Buda bizimkisi olsun dedim :)
İşte banadair twitter..
Sinyal sesini beklemesenizde olur ;)

18 Kasım 2009 Çarşamba

Domuz Gribi Aşısı Vurdurmalımı???

Sonunda bizimde elimize aşı yaptırıp yaptırmayacağımızı soran kağıt geldi okuldan. Günlerdir kafamızı meşgul eden bu konu iyice ciddiyet kazandı bu aşamada. Çevremdekilerin çoğu ne kendilerine nede çocuklarına aşı yaptırma taraftarı değil. Ben yüzde elli elli kararsızım. Hiçbir aşıda insanlardan imza alınmazken bunda alınması düşündürüyor.
Elimdeki sayın öğrenci velisi yazan kağıttan bazı şeyleri aktarmak istiyorum..

Aşının koruyuculuğu uygulanmasından iki hafta sonra başlamakta ve yüzde 90 ın üzerinde koruma sağlamaktadır.
Aşılar AVRUPA İLAÇ AJANSI , AMERİKA GIDA VE İLAÇ DAİRESİ, ve ülkemizde SAĞLIK BAKANLIĞInca ruhsatlandırılmış aşılardır. Aşıların ruhsat alması onların güvenli oldukları anlamına gelmektedir.

YAN ETKİLERİ:
Sık görünen: aşı uygulanan bölgede kızarıklık, şişlik, sertlik, morarma, ağrı, vücut kırıklığı, yorgunluk, baş ağrısı, terlemede artış, titreme, eklem ağrısı, kas ağrısı..
Yaygın olmayan yan etkileri: yaygın cilt reaksiyonu
Nadir görünen yan etkiler: tansiyonda düşme, şok, sinirlerin geçtiği yol boyunca ağrı, pıhtılaşma hücrelerinde azalma nedeniyle kanama..
Çok nadir görünen yan etkiler: damar iltihabı, sinir iltihabı, beyin dokusu iltihabı, guillan barre sendromu..

Son yazdığım yan etkiler çok nadirde görünse ihtimal dahilinde ve gerçekten ürkütücü. Bir yandan da Sağlık Bakanlıgının tüm toplumu tehlikeye atmaya cesaret edemeyeceğini düşünüyorum. Ne yapacağımızı bilmiyorum ama bir an önce karar vermemiz gerek. Hemen hemen herkes bu virüsle tanışacak..Fazla takıp pimpiriklenmiyorum ve herkes gibi kendimi değil çocuğumu düşünüyorum.
Şimdi ne yapmalı, çocuklarımıza aşı vurdurmalı mı vurdurmamalı mı?

17 Kasım 2009 Salı

Orada bir köy var, hemen yakınımda II


Bir süre önce arkadaşımın yeni atandığı , tek sınıfta birleştirilmiş olarak okuyan çocukların olduğu bir köy okulundan bahsetmiştim. Çocuklar imkansızlıklar yüzünden kurşun kalemleriyle resim yapıyorlardı. Üstleri başları dökülüyor, bazıları hala çıplak ayak ve terlikle okula geliyordu. Demiştim ya sadece bir damdan ibaretti sınıfları..tek öğretmen tek sınıf. O şartları görüp etkilenmemek mümkün değil. Kendi imkanlarımla bir kısım ihtiyaçlarını giderirken, dört arkadaşımda evlerinde çocuklarının hala giyilebilecek olan tertemiz üst baş ve ayakkabılarını hazırladılar. Ve ismini vermemi istemediği bir blogcu arkadaşım onlara geçen hafta başka bir şehirden bir koli gönderdi. Kolide hepsine ayrı ayrı kuru boya, silgi, kalem, kalemtraş vardı. Dün öğlen dolu dolu 10 poşet ve iki karton kutu ve uzaklardan gelen kolimizle köy okulunun yolunu tuttum. Çocuklar hemen tanıdı beni, hatta bir kaçı yardıma geldi.
Kıyafetleri ihtiyaçlarına göre böldük, bazılarının botlarını elerimle giydirdim..son ders resimmiş o saattede sınıfa girip blogcu arkadaşımın gönderdiklerini teker teker verdim. Kimi usulca kimi coşkuyla kimide bakışlarıyla teşekkür etti ve çok sevindiler.
İlginç ki ben orada oturup beklerken kasketli bir adam okula doğru geldi ve sınıfın kapısını çaldı öğretmen olan arkadaşımla beraber oturduğum küçük derme çatma müdür odasına girdiler. Adam 60 yaşlarında ortama göre düzgün giyimli ve anlaşılır hitap şekli ve konuşması vardı. Milli eğitimden emekliymiş ve köye yerleşmiş, elinde siyah bir poşet içinde yok yok.Bizim henüz temin etmediğimiz makaslar, uhular , tebeşir, ataç, kalem , resim defteri vs ..Aynı gün içinde bir sürü yardım gelmiş oldu okula, hay Allah razı olsun deyip uğurladık adamı.
Okulun hala kömürü yok. Kömür ihalesi gerçekleşmemiş hala, kış geldi hatta zaman zaman karla bastırırken çocuklar odunla ısınmaya çalışıyorlar ayaklar terlikli..

Bir ara çocuklar dersteyken arabanın yanına gitmem gerekti bir sürü köpeğin havlamasını duyuyordum..Alacağımı alıp dönerken mezarlığın içinde havlayarak karşıladı köpekçikler beni :)köpekler karşılarındakinin korktuğunu hissederler bir salgı yayarmış vücut bunu getirdim aklıma. Ve yürüdüm doğruca. Allahtan köpekten korkmam ve çok severim. Ama bir yandan içimden köy köpeğine güven olmaz diyorum yabancıladılar beni tamda mezarlıktayken bitirecekler işimi diye düşünüyorum :) Neyse ki gülümseyerek normalce dişlerimin arasından sizi gidiler sizii diyerek :) yürüdüm, bir kısmı yaklaşmadı bir tanesi kulaklarını düşürüp kuyruk sallamaya başlayınca anladım zarar gelmeyecek..ardımdan tin tin tin takip etti okula kadar..
Derme çatma evlerle imkansızlıklarla yaşamak ne kadar zor diye düşündüm. Köyde doğup orada yaşamak zorunda kalmadığım için binlerce kez şükrettim. Zaten ben kaçardım diye düşünüyorum :)) O kadar yani..köy yaşantısını sevmiyorum.
Uzun uzun lafın kısası, sevgili blogcu arkadaşımın ve diğer arkadaşlarımın da desteğiyle kendimizce bir şeyler yaptık. Mutlu ve huzurluyuz. Bakalım, sırayı belki başka köy okulları da alacak. Bu arada koliyi gönderen arkadaşımada kırtasiyeci olsun kargocu olsun yardım kutusu olduğunu söyleyince ufak tefek indirimler yapmışlar. Tanımadığım birkaç insanında hayrı oldu. Emeği geçen yüreğini ortaya koyan herkese teşekkürler.. Ve diyorum ki hayır insanlık hala ölmedi.

**ilk fotoğraftaki koli blog arkadaşımın yolladıkları, siyah poşettekiler ise kasketli gönlü zengin adamınkiler..

13 Kasım 2009 Cuma

Kokular..

Bir masal anlatsam sevdiğim ve sevmediğim kokularla ilgili mimlemiş beni..fazla düşünmeden aklıma gelenleri yazıyorum bir çırpıda..

Yağmur, kahve, hanımeli ve sümbül, Hacı Şakir beyaz banyo sabunu ve domestos kokusu ilk aklıma gelenler..ve çoban salata :)
Etli biber dolmasının pişerken eve yayılan kokusu ise mutlu eder beni..anne kokusu gibi..
Anne deyince , annemin evindeki nevresimlerin kokusu hep huzur verir bana.
Kokular bir an’a bir kişiye taşıyabilir ansızın bizi. İsimler, yüzler kalamaz da hafızamız da kokular kalır beynimizin en ücra kıvrımlarında..
Kızımın kokusu var sonra, tanımlamam zor ama ‘hayat’ diyebilirim kısaca..
Kışında bir kokusu vardır, genizlerle birlikte yüreğini de yakan.
Koku deyince parfümler gelir ya hemen akla, ben fazla haz etmem parfüm kokusundan. Sabit bir parfümüm olmadı hiç aradığımı bulamadım, işte bu diyemediğimden..ancak son bir buçuk senedir aradığımı bulduğumu sanıyorum..lacoste’un klasiği..Birde puma’nın flowing’i var aklımı çelen. Bu ikisini kullanıyorum. Sanırım böyle devam edecek :)
Taze çilek , bitter çikolata ve tarçın kokusunu da es geçemem asla..

Sevmediğim kokulara gelince kimsenin hoşlanmadığı malum kokular dışında, çürümüş patates kokusundan nefret ederim ve çoğunlukla dinlenme tesislerinde aldığımız acı ve keskin mide bulandırıcı mazot kokusundan.Ha birde hastane, diş kliniği vs..yerlerin kokusu, hacı yağı ve tütün kolonyası kokusundan hoşlanmam..son olarak rakı kokusunu da ekleyip bitireyim..


Bende bu konuyu keyif alarak yazacağını düşündüğüm Aylin'e ve aylardır bloğunu güncellemeyen :) Funda'ya paslıyorum..

9 Kasım 2009 Pazartesi

Ruh hali II

Mutsuz korku dolu kara bir tohum ekilmişse en baştan yüreğinize, kaç yaşına gelirseniz gelin o tohumun ürününü alıyorsunuz habire..üzerinize şans eseri güzel mis kokulu yağmurlar da yağsa, güneş ışığının her rengini de görseniz kara tohum kara tohum olarak kalıyor.

Mesela dün gece fark ettim, kimilerinin tatlı anısıdır, aile olduğunu hissettirir, kış akşamları hep beraber mutluluk içinde yenen meyveler, odayı kaplayan portakal ve mandalina kabuğu kokusu.Benim ise böyle bir anım yok. Yada saati şaşmaz akşam yemekleri..gibi..ne meyve zamanını nede bayramları severim. Hiç sevmedim.

Röportajda soruyorlar adamın birine, ‘mutlu bir çocuk muydunuz?’ evet diyor çok mutlu bir çocukluğum oldu..hala öyleyim mutluyum hayatımdan diyor. Düşünmek istemediğim halde düşünüyorum, yavru köpekleri severdim ben küçükken tüm o kara bulutların altında, hala da çok severim. Bu geliyor yalnızca aklıma. Daha fazla zorlamıyorum eskiyi.

Dışı ile içi paralel yaşlanmıyor insanın. Ruh çok hızlı koşuyor finale. Beden ise bugün yağmura nazlanmak istiyor pencerenin önünde.
Hayat ne garip diye başlayan cümleler beliriyor her defasında beynimde, ve o cümleleri ‘işte öyle’ diye bitiriyorum genellikle..Kısaca bugünde işte öyle..

6 Kasım 2009 Cuma

Gitme-k..Kal-mak.

Giden olmaktan daha zor geride kalan olmak..
Kolsuz kanatsız kalmak koskoca bir boşlukta..
Anıların ağırlığı da biner omuzlarına, yalandan el sallarken..
Daha çok giden oldum, arkamı döner dönmez ağladım.
Ama geride kalan olmak, gidenin ardından öylece bakmak, unutulan bir eşyayı koklamak..koklamak.
Bu dağınık cümleler gibi..geride kaldım bugün..
Tıpkı daha öncede olduğu gibi..
Araba gözden kaybolana kadar bakmak. En son sağa dönüşünü görmek..
Bu yüzden hep gitmek gitmek istiyorum.
Kalan olmak, hele ki burada kalan olmak, tellere takılmış bir uçurtma gibi hissettiriyor kendini..

3 Kasım 2009 Salı

3 kasım 2007

iki gündür kar, fırtına, sis..ve bende tarif edemediğim bir hüzün..çok acıtmayan, inceden..öylesine..Düş sokağı sakinleri'nin 'sevdan bir ateş oldu bende' şarkısı geldi aklıma karlı dağlara yollara bakarken..daha önce karlı bir günde yazdığım bir yazının ilhamı olmuştu belki de ordan hatırlattı kendisini bana. O yazıyı aradım arşivimde, yazdığım sabahdaki duygularımı hafiften hatırlayarak..
Yazımın adı, TEK ŞEKERLİ ANLAR..tarihine baktım inanamadım..iki sene önce bugün :) görünce şaşırdım açıkçası.. İşte o yazım..

Kar yağarken, düş sokağında sakince ''sevdan bir ateş'' i dinlemek, yanında sütlü neskafe, mümkünse sabahın erken saatlerinde...
Tıpkı bugün gibi...İçime çok çok eskiden kalma karlı, çocuksu taze bir günün huzuru geldi birden.Yatıya gelmediğini biliyordum, geçerken uğrayan az sonra gidecek olan yinede yüzümde beyaz bir tebessüm bırakan tek şekerli bir duyguydu hissettiğim..
Tadını herzaman sevdiğim..

Yazımın 3 kasım 2007 yazdığım sayfamdaki orjinal hali burada..

Düş sokağı sakinleri, sevdan bir ateş dinlemek için..