30 Ocak 2008 Çarşamba

THE SHOW MUST GO ON

Bu gün, otuz yaşıma giriyorum, tek kelime ile şaka gibi..
(31 ocak 1978 Ankara :))
Bundan, oniki onüç sene önce otuz yaşındaki insanların neredeyse bir ayağının çukurda olduğunu hep ciddi şeylerle meşgul olup küçük heyecanları, mutlulukları yaşayamadıklarını düşünürdüm. Ne tuhaf şimdi o yaşlı olarak düşündüğüm yaştayım ve kendimi en fazla yirmi yaşında hissediyorum :)Geçen sadece seneler, bir anlamda insan özde hep aynı kalıyor.
On sekiz yaşıma basmak için gün sayardım, sanki çok değişen bir şey olacakmış gibi..
Yılları çifter çifter mi atladım ne?

Hain bir 3 ve yanında tostoparlak bir 0 ..Ne olursa olsun, hangi yaşta hissedersem hissedeyim otuzun adı var. İkileri geride bıraktım ama haklarını da verdim.Hayatımın dönüm noktalarıyla ve en önemli temel taşlarıyla örtülü yirmilerim..
Artık ikiden üçüncü vitese geçtim, bu bağlamda dördüncü vitese geçtiğim kırklı yaşlarım en hızlı çağım olacak :))


Dün kendim için bir şeyler uydurdum..

Ortada kuyu var yandan geç
Takma kafanı ona buna
Umursama hayatı
Zaten ne kaldı yarına
Yeni yaşın kutlu olsun
Alış artık otuzlara
Şaka değil gerçek, inanmıyormusun hala ..




Fonda duyduğunuz Queen'den The Show Must Go On adlı şarkıyıda kendime armağan ediyorum. Şarkının sözleri müthiş,
ŞOV DEVAM ETMELİ...
EDECEK..



29 Ocak 2008 Salı

DERSİMİZ : MİM

Konumuz, neden blog yazıyorum?
Mucize(Birgül) tarafından mimlendim ve başlıyorum yazmaya..

Kendimi bildim bileli bir şekilde yazma, çizme, karalama durumları mevcut bende.Küçükken duvarlara, boş bulduğum kağıtlara, ellerime , kollarıma, eşofmalarıma bile yazar çizerdim.Okulda sıralara, parklarda banklara ağaçlara o an için aklıma ne estiyse yazmışımdır.(tuvaletler hariç)
İlk şiirimi ilk okulda(dondurma) ilk hikayemsi yazımı ortaokulda (şimdi hiç tarzım olmayan polisiye macera tarzında) yazmıştım.Sonrasında günlük tutmaya şiire kısa yazılarıma devam ettim.Uzun yıllardır günlük tutmuyorum ..
Blog yazmaya başlayalı altı ay oldu.Ajandama yazacaklarımı buraya yazmaya başladım (tabii sadece paylaşmak istediklerimi). Kısaca yazmak hayatımda hep vardı ve bundan sonrada hep olacak burası sadece değişik,renkli ve eğlenceli bir platform oldu benim için. Arasıra blog yazmayı bırakmayı hatta bazen tamamen silmeyi düşünsemde BANADAİR'imi seviyorum. Yorumlarınızı seviyorum. Beni, duygularımı anlayan ve benzer şeyleri yaşayan birilerinin olduğunu görmeyi seviyorum. Ve
profilimde de yazdığı gibi uzun süredir kendim için yaptığım en güzel şeylerden biri bu blog.

Bende bu mim'i Felagund'un Kovuğu'na ve Anahtar' a paslıyorum..

sevgiler..

27 Ocak 2008 Pazar

Neresi Sıla Bize, Neresi Gurbet

'' Dönmek, mümkünmü artık
Dönmek, onca yollardan sonra
Yeniden yollara düşmek..''




Kaç defa dinledik bu şarkıyı ve her defasında yollarda..
Gri küme küme bulutlar hatırlıyorum, bir dua okunurcasına sessizleşip en uç noktaya bakışımızı sonra..
Yolun sonuna gelmiş, denizin hemen dibine parkedip arabanın içinde bir birimize bakmadan oturmuş yine bu şarkıyı dinlemiştik.
'' Neresi sıla bize, neresi gurbet'' benim gözlerim dolmuş, sen yutkunamamıştın.Aynı şeyleri farklı tonlarda düşünmüştük.
Dönüşü olmadan vedalaşmanın acısı ve bu denizi bu kuşları bu iskeleyi, hemen arkamızdaki minik evimizi bir daha hiç göremeyeceğimizi bilmekmiydi bizi bu kadar burkan.
( Dakikalardır kulağımda bu şarkı boğazımda en az üç düğüm ekrana bakıyorum,yazamıyorum)
Bu yazıda yarım kalsın...
Mavi beyaz bu rüya gibi...


24 Ocak 2008 Perşembe

eski defterler

Eski defterlerim karıştıramayacağım kadar uzaktalar, sadece içlerinden birini kapıp gelmişim buralara.Bu gece karıştırdım sayfalarını 10_12 sene önce yazdığım şiirlerimi bile buldum içinde.Eskiye ait saklamak istediğim herşeyin bulunduğu bir kutum var şimdi emin ellerde, hiç değilse senede bir kere açıp içine saatlerce gömülmeyi seviyorum.Bir kaç ajanda,şirin not defterlerim eski fotograflar, yazılarım, şiirlerim biriktirdiğim hatıralarım.Atmaya kıyamadıklarım, yangından ilk kurtarılacaklarım onlar..
Eskiye ait şeyleri biriktirmek ve onlardan kopamamanın altında güven duygusu eksikliği yatıyormuş, yeni okudum.Ben bu şekilde düşünmemiştim oysaki, sakladığım tek bir monte carlo sigarası, boş sakız kabı, çikolata kağıdına düşülmüş güzel bir not, şimdi elimde olsa belkide dinlemeye cesaret edemeyeceğim telesekreter kasetleri, gittiğim yerlerden yada özel günlerden kalma peçeteler,tiyatro, sinema yada otobüs biletleri, sıradan taşları ve buna benzer sakladığım bir çok şeyi yeniden görmek beni hüzünlendirmenin yanında mutlu da ediyor.
Eski defterimin içinden bir de şarkı buldum çıkardım.
Yine karlı bir ocak ayına götürdü beni.On kısa yılın tozu birikmiş üstüne..Ve,
herşey birikmişte insanları biriktirememişim.Bir şarkı bir şiir yada bir anahtarlık gibi olduğu yerde beklememiş kimse.

20 Ocak 2008 Pazar

mimlendik

mahallenin delisi , "yapmak zorunda olduğumuz halde bir türlü yapmadığımız kolay işler" konusuyla beni mimlemiş..
Nedense kolay işler daha çok rafa kaldırılır, ha bugün ha yarın yaptım derken biriktikçe birikir..
Fazla düşünmeden ilk aklıma gelen, ajandamın arasındaki notları gözden geçirip çoğu pasta börek tarifi yazılı olan bu kağıtları derleyip düzenleyip temize çekmem gerekiyor, bunu haftalardır yapacağım..ikinci aklıma gelen yarım kalmış örgülerim aylardır dolapta bana bakıyor, onları mutlaka bitirmem lazım..ve çantamın içini düzenlemem gerek :) epeydir göz atmadım, bakmaya korkuyorum, helede çocuklu bir bayan olunca çay kaşığı bile çıkması muhtemel oluyor :)
Aslında bu mim iyi oldu, yarından tezi yok el atacağım bu işlere.
Bende, Aylin ve Mutlukadın'ı mimliyorum.Bakalım onların yapmadığı kolay işler nelermiş..
Bu mim hadisesini 'Bugünün işini yarına bırakma' atasözüyle noktalıyorum :)

17 Ocak 2008 Perşembe

yetişkin çocuklar

Çok sevdiğim bir arkadaşımın uzaklardan gönderdiği Doğan Cüceloğlu'nun 'yetişkin çocuklar' adlı kitabını bugün bitirdim.Kitap aile ortamı ve çocuk yetiştirmeyle ilgili ..Sade bir dil ile yormadan zevkle okuyorsunuz, verilmek istenen mesajların hikayeleştirilmiş hallerini..
Kendi adıma, iç dünyama döndürdüğü, yaptığım hataların nelerden kaynaklandığını görmeme sebep olduğu hatta bazı kısımlarının yüzüme tokat gibi inmesinden dolayı bu kitabı okuduğum için şanslı hissediyorum kendimi..
Oysaki, zamanında çok fazla okuduğum için uzun süredir kişisel gelişim kitaplarını elime almamıştım.
Ve tabii önemli olan okuyup bitirmek değil, aldığım dersleri hayatımda uygulayabilmek.
Kitaptan herkese faydası olabilecek bir kısmını alıntı yapıyorum.
Eşler arasındaki görüş farklılıkları nasıl halledilebilinir?
***duygu ve düşünceleri azaltmadan yada abartmadan olduğu gibi ortaya koymak,
***o anki sorun ne ise onu konuşmak,
***birikmiş kızgınlıkları işin içine sokmamak
***sorunu çözmeye yönelik konuşmak, nasihat vermeye kalkmamak
***sen sorumsuzsun gibi yargılayıcı ifadeler kullanmamak
***karşındakinin beklentisine göre değil, kendi algıladıklarına göre sorunu ortaya koymak
***sorunun özüne sadık kalmak
***ayrıntıya girerek konuyu kaybetmemeye özen göstermek
***konuşurken karşındakini tüm dikkatiyle dinlemek, söylediklerini tamamıyla anlamaya çalışmak
***bir zaman diliminde ancak tek bir sorunu ele almak
***her iki tarafında kabul edebileceği bir çözüm aramak
Ayrıca çocuklarımızı nasıl kendilerine güvenli, sağlıklı , mutlu bir birey olarak yetiştirebileceğimiz anlatılıyor..
kitapla ilgili ayrıntılar da bu linkte mevcut;http://www.netkitap.com/kitap/15306/yetiskin_cocuklar.htm

okunacak kitaplar listenize bunuda eklemenizi tavsiye ediyorum.

14 Ocak 2008 Pazartesi

intro

Oysa, taze kırgınlıklar satılmıyordu burada.Satılan insanlardı, etiketinin yarı fiyatına...
Ve yine oysa, bir gece önce suya bastırmadan çıkmayacak lekeler vardı, beynimin arka sokaklarında..
Tüm kabusların toplamı tek bir gerçeğe mi bedel di yoksa?
Oysa,,,

11 Ocak 2008 Cuma

kış uykusu

Kış geldiği, sıcaklık düştüğü, besinleri ortadan kaybolduğu zaman doğadaki canlılar bu duruma karşı bir kaç şekilde kendilerini koruyorlar.Ya sıcak bölgelere göç edeceklerdir yada bulundukları bölgede kalarak kendilerini bu yeni duruma adapte edeceklerdir.3 cü bir seçenekte Hibernasyon yani kış uykusu yani canlı bünyesinin neredeyse durma noktası derecesine kadar yavaşlatılarak koşulların düzelmesini beklemektir.

Kış uykusu aslında isimlendirildiği gibi bildiğimiz şekilde bir uyumak değildir,ölümle yaşam arasındaki bir çizgiye kadar inmek ve orada beklemek demektir.Buna bilim dilinde ` Hibernasyon ` kış uykusuna yatan bir hayvana da ` Hibernatör ` diyorlar`.Bu yavaşlamayı tıpkı insanların donmadan evvel uykuya dalmalarına benzetebiliriz.Ama kış uykusuna yatan canlılar bizden farklı olarak ölüm çizgisinin tam üstünde durabilmeyi ve ısı yükselince yaşama geri dönebilmeyi beceriyorlar.

Gece uykusunda ise bünye yavaşlamaz vücut ısısı düşmez.Mesela ayılar gerçek anlamda kış uykuna yatmıyorlar. ,Onların ki sadece derin bir uyku, çünkü asla vücut ısıları hibernasyon tanımına uyacak şekilde düşmüyor ve bünyeleri ölüm derecesinde yavaşlamıyor.

Kış uykuna yatmış bir hayvan ise kolaylıkla ölmüş sanılabilir çünkü vücut ısıları neredeyse sıfır dereceye kadar düşüyor ,nefes alış verişleri ve kalp atışları hissedilemeyecek derecede yavaşlıyor.

Hibernasyondan çıkmakta gece uykusunda uyanmak gibi aniden ve kolayca olmaz ısı ve daha uzun bir süreç ister.

Sürekli, yemeden, içmeden uzun süre uyanmadan uyuma isteği ve belirtileri kendimi bir nevi kış uykusunda hissettiriyor.Bu nedenle araştırayım dedim neymiş ne değilmiş bu kış uykusu.

Ayrıca kış uykusundaki hayvanlar uyanana kadar vücut ağırlığının yüzde kırkını da kaybediyorlarmış.Oh ne ala hem dertten tasadan uzaklaşmak için uyu hem uyandığında fazla kilolarından kurtulmuş ol :) Bendeki bu belirtilere, Kış Uykusu Sendromu adı verip literatüre yeni bir terim kazandırmış oluyorum :)

Keşke bizlerde, sıcak bölgelere göç etme imkanımız yokken yada kendimizi yeni koşullara adapte edecek gücümüz olmadığında koşullar düzelene kadar Hibernasyon'a (kış uykusu) geçebilseydik..

Bu arada kış uykusunu araştırırken ilgimi çeken bir kitap buldum..

BELLEĞİN KIŞ UYKUSU diye,

“M, o akşamüstü, göğsündeki garip sızıyla geçmişi olmayan, anısız bir güne uyandı. Belleği onu hafifmeşrep bir sevgili gibi terk etmişe benziyordu…”

Mehmet Eroğlu, onuncu romanı Belleğin Kış Uykusu’nda, insanı en çok kendisi kılan adını bile hatırlamayan bir adamın, Bay M’nin, yitirdiği belleğinin peşine düşerek, geçmişe ve geleceğe doğru aynı anda yaptığı fantastik bir yolculuğu anlatır.

M’nin bindiği tren zamansız bir gecenin içinde yol alırken, M bir yandan gençleşir, bir yandan da karşısına çıkan yolculardan geri aldığı anılarla hayallerini, sevdiği kadınları ve geçmişini hatırlar. İnsanın düşüncelerini okuyabilen, bir belirip bir kaybolan bir Palyaço ile M’nin öfke ve hayranlık duyduğu, kadınların gözbebeği yakışıklı Bay G, bu garip yolculuğun yoldaşlarıdır.

Yolculuk, M’nin seçim yapacağı istasyona kadar gizini korur. M, üç zor soruya cevap verecektir. Acısız hayat bizi mutlu eder mi? İçinde bir tutam sevgi olan hayatımızdan, ne kadar kötü olursa olsun vazgeçebilir miyiz? Gerçek sevginin bir nedeni var mıdır?

Mehmet Eroğlu’nun benzersiz bir kurgu ustalığıyla kaleme aldığı Belleğin Kış Uykusu, insanın, belleğin, vicdanın ve hiç şüphesiz saf sevginin kaynağını araştıran sıradışı bir roman...

Fırsatım olduğunda bu kitabı okumayı düşünüyorum.Mesela haziranda uykudan uyanınca :)

8 Ocak 2008 Salı

uyku çizelgemiz

Çocukların genel adetidir, uyku saatine direnmek.En azından bizim evde durum bu.Çocuğun üzerine gidip, zorla yatırıp sinir harbi yaşamaktansa ilgisini çekecek değişik şeylerle bu dönemi az hasarlı atlatmaya çalışıyoruz :) En son buluşum uyku çizelgesi oldu :)

Bu hemen iki dakikada özensiz şekilde o anı kurtarmak için hazırlanmış, yatmadan önce geçirilecek evreleri (süt, diş fırçalama, wc, kitap, uyku ) resimli başlık altında topladığım her kademe gerçekleştikçe kızımın kendisinin çarpı koyduğu bir çizelge..Ona tablodaki tüm yerler çarpılandığında ödül olarak başucuna ufak bir hediye
bırakacağımı söyledim :) Tablo işe yaradı en azından sıkılana kadar bu yönteme devam edeceğiz.. Bir kaç gün sonra tablomuz da tamamlanacak ve ödülünü vereceğim..
Anne babalara , anne baba olacaklara yatmak istemeyen çocukları olursa bu mucizevi :) yöntemi uygulasınlar diye burada paylaşıyorum :))

Aşağıdaki eskizi de dün kendimi rahatlatmak için çizdim.Diğeride minik fokumun el becerisi, süt bardağı ve pipet çizip kesip boyamış, burada görmek hoşuna gittiği için onuda ekliyorum :)

4 Ocak 2008 Cuma

sarı laleler

Bu gün mfö'den sarı laleleri dinledim.Daha öncede dinlemiştim ama bugün bir farklı geldi kulağıma, kendimi iyi hissettirdi, mutlu oldum birden..
Tamam biliyorum bana sonradan dank ediyor şarkılar, buda öyle oldu, en az bir senelik şarkı sanıyorum ama benim bugün hoşuma gitti.Hatta bu şarkı patladığında çiçek pazarlarında sarı lale satışları arttı diye haber yapmışlardı.Ama ben ozaman dikkat etmemiştim :)
Eskiden bahçemizde laleler de vardı, hatta komşumuzun bahçesinde siyah lale bile görmüştüm.Yine de benim için özelliği olmayan bir çiçek..Bu şarkıyla dikkatimi çekmiş oldu.Kır papatyalarını severim ben, ve sümbül'ü ve nergiz'in de kokusuna bayılırım..Bir tutam mutluluk sarar, evin içine vazodan yayılan kokusuyla..Şimdi de mevsimidir nergizin, Ankara'da sokaklarda satarlardı, cennet böyle kokuyordur diye düşünürdüm hızlı hızlı Sakarya Caddesindeki dershaneme yürürken..
Lalelerden çıktım yola nerelere gittim yine :)
Kimler hangi çiçekleri seviyorsa, kapısında bulsun kucak kucak ..
Bir müddet bu şarkıya takılı kalırım ben, ama çok hoş değil mi?


2 Ocak 2008 Çarşamba

lahana suyu

FAZLA KİLOLARA VEDA EDİN :
4-5 ADET BEYAZ LAHANA YAPRAĞINI KAYNAYAN 750 ML SUYUN İÇİNE KOYUN VE HAFİF ATEŞTE AĞZI KAPALI 7 DAKİKA PİŞİRİN.
AŞAĞIDAKİ ŞEKİLDE TÜKETİN:
İLK BEŞ GÜN:HER GÜN SABAH VE AKŞAM BİR SU BARDAĞI
İKİNCİ HAFTA:HER GÜN BİR SU BARDAĞI
ÜÇÜNCÜ HAFTA:İKİ GÜNDE BİR BİR SU BARDAĞI
DÖRDÜNCÜ HAFTA:ÜÇ GÜNDE BİR SU BARDAĞI
BEŞİNCİ HAFTA:7 GÜNDE BİR SU BARDAĞI
ALTINCI HAFTA:ALTINCI HAFTADA İÇİLMİYECEK
YEDİNCİ HAFTA:BİR SU BARDAĞI
NOT: ZAYIFLAMAK İÇİN YAPTIĞINIZ BU KÜR , AYNI ZAMANDA TOKSİN ATICI,ARINDIRICI VE KANSERE KARŞIDA KORUYUCUDUR
ibrahim saracoglu


Lahana suyunun zayıflatıcı etkisini duymuştum ve aynı zamanda kokusunun berbat içiminin de güç olduğunu :) üç gün önce fazla kilolarımdan kurtulmaya bu sefer daha da ciddi olarak karar verdim..vermem gereken 10 kilom var, aynı zamanda spor salonuna başladım buda beni motive ediyor.Birazdan şu meşhur lahanayı tarifteki gibi kaynatacağım ve bu kürü uygulayacağım.Hızlı verilen kiloların çabuk geri alındığını düşünürsek, kendime 3 ay süre tanıyorum ve bu süre sonunda 10 ila 12 kilo vermiş olmayı hedefliyorum.
Bol su (tabi içmeye zorlayacağım) yeşil çay ve meyve ağırlıklı günler beni bekliyor :)
Önerilere açığım, sürekli gözümüm önünde olsun diye buraya da yazıyorum.Ben istediğim kiloya ulaşacağım !


http://www.elifnikahvebebeksekerleri.blogspot.com/