30 Aralık 2010 Perşembe

Yaprak dökümü bile bitti, 2010 bitmesin mi :)

Bir tane kırmızı ışığa takıldın mı arka arkaya gerisi geliyor..Hayat da öyle yeşili de kırmızıyı da zincirleme yaşatıyor...


Muhasebeyi, bilançoyu sevmem. Gerekli ama sıkıcıdır. Bu sene için söyleyebileceğim tek şey çok çabuk geçtiği..Üzüldüğüm şeyler derin sevindiklerim sabun köpüğüydü sanki..
Yeni bir yıl mutluluk getirsin denir..elbette getirir..ancak acılarıda beraberinde..
Salt mutluluk olmaz ki..
Öyleyse umalım, dileyelim..çiziğimiz yaramız beremiz az olsun bu yeni yılda.
Sağlıklı olalım..Güler yüzlü olalım..
Ve cumartesi sabah uyandığımızda başımıza sihirli değnekle vurulmayacağını bilelim :)
Rakamlar çabuk değişiyor..Hayatlar ise zor..Hele insanlar çok zor :)

Adettendir, MUTLU YENİ YILLAR..

28 Aralık 2010 Salı

HUZUR veren Mutlu eden kareler..




sevdiğim, gördüğüm an mutlu olduğum, huzur bulduğum şeylerden bazıları..hepsinde ben ve tebessümlerim var :)

23 Aralık 2010 Perşembe

Bir dilim musiki (+30:)




Bir gece, şehrin yanıp sönen ışıklarına bakarken dinlenmesi tavsiye olunur :)

o gece çok mutlu çok neşeli ve aşk sarhoşuysanız dinlemeyin :)

20 Aralık 2010 Pazartesi

Fobisi olan gelsin :)

Herkes bir şeylerden korkar ama fobi halinde olması için vücudun istem dışı reaksiyon vermesi gerekir. Fobilerin nedenlerini bulmak için yine çocukluğa bilinç altının derinliklerine iniliyor. Ve illaki bir şeyler bulunuyor :) sağ olsun Freud’un psikanalitik yaklaşımı olmasa ne yapardık.
Geçenlerde tv de bir psikolog fobilerle ilgili konuşuyordu. Bilinen en sık görülen fobiler hayvanlarla ilgili olanıymış.
Kedilerden ciddi derecede korkan hastasını incelediğinde kısa süre sonra bunun nedenini bulmuşlar.
Baba şefkatinden sevgisinden eksik büyümüş! Nedense her taşın altından da baba sevgisi eksikliği çıkıyor.
Bu hasta kız kedi figürlerine bile bakmaya tahammül edemeyecek kadar korkuyormuş. Doktorun yaklaşımına göre kız küçükken bir defasında kediden ürküp babasına doğru siniyor ve babası da onu sakınıyor böylece baba şefkatinden eksik büyüyen kız o şefkati tekrar tekrar bulmak için kedilerden kaçıyor.zamanla bu iş çığrından çıkıyor tabi..
Sonuç olarak korkunun ilk ve en temel kaynağı bulunduktan sonra tedavi süreci çok kısa zaman alıyormuş.

Gelelim bana bildiğim ve fark ettiğim üç tane fobim var.ilki ve en önemlisi ve gerçek anlamda fobim olan bir hayvan. Yani bende aynen o kız gibi o korktuğum iğrendim vs. şeyin resmine bile bakmaya tahammül edemiyorum. Onun bulunduğu bir odaya milyar verseler giremem dokunmak mı mümkün değil. Çığlık çığlığa kaçarım :)

Bu kendimi bildim bileli var ve nedenini gerçekten bilmiyorum. İşin enteresan tarafı normal insanlara göre asla korkulmayacak bir yaratık, hatta sevimli. Iyyy diyorum burada :)) ve bunun ne olduğunu tabi ki söylemeyeceğim, bilen sayılı insan vardır hatta onlar bile ileri derecede fobi olduğunu belki çok farkında değiller. Elimden geldiği kadar gizli tuttum bunu tabi ani reaksiyon verdiğim çok olmuştur ama ört pas etmeye çalıştım hep. Bunun nedeni zayıf yönümün bilinmesini istemeyişim. Şimdi düşününce benimkinin altında da mı baba sevgisi noksanlığı var bilemiyorum. Yani benimki korkup kaçıp sığınılacak bir canlıda değil neden böyle oldu küçükken ne yaşadım bilmiyorum ama şimdi bile bu konu üstünde durunca saç diplerim karıncalanmaya başladı :)

Gelelim ikinci fobime bu daha alt kademede diğerine göre..kapalı ortam korkusu. Son yıllarda iyice artmaya başladı..Ezelden beri soyunma kabinlerini toplu taşım araçlarını dar odaları sevmezdim yada asansörleri ama yine de katlanabiliyordum. Bu durumun ciddiyetini 3 4 sene önce mr çektirmem gerektiğinde anladım. O mr cihazına tüm bedenimle girip debelenerek dışarı çıkmam bir olmuştu :)
Sanki bir el boğazımı sıkıyor kalbim dışarı çıkacak gibi oluyordu. Defalarca denedik ama olmadı mezardan farksızdı. İçinde yeterince hava dolaşımı var sorun bu değil orada kapalı sıkışmış olarak kalmak fikri. Asla kendime söz geçiremedim vücudum kendi reaksiyon veriyordu. Neticede birkaç gün sonra doktorun verdiği bir sakinleştirici ilaçla zar zor girip yirmi dakika dayanabildim. Geçen gün asansörde kaldım birkaç saniye içinde kalp atışlarım tavan yaptı resmen kırmızı alarm veriyordu vücudum.. nefesim kesilmeye başladı bayılacak gibi olduğumda asansör çalıştı ve kurtuldum :) Buna benzer durum sinema salonunda da gerçekleşti. Oradan çıkamayacak olma endişesi karanlık sıkışmışlık poffff düşününce bile daralıyorum..

Ve üçüncüsü yükseklik korkum. Bu biraz daha az diğerlerine göre ama 6. katan bile aşağıya rahatça bakamıyorum. Asla çamaşır falan seremem. Yüksek binalarda cam kenarına yaklaşamam. Uçaktan felaket korkuyordum ancak bine bine biraz olsun rahatladım hala sevdiğimi söyleyemem. Uçağın tekerleri yere deyince ağlamakla gülmek arası olurum ve şükrederim Allaha. Aynı zamanda uçak dar ve kapalı olduğu için çifte kavrulmuş oluyor benim için. Bağırmak çığlık atmak istiyorum..ben ben olmuyorum yani :)
Şimdi bu korkularımın nedenlerini elbette bilmiyorum aslında özellikle ilk ve en kötü ciddi fobim için bir uzmanla görüşmeyi istiyorum. Bende merak ediyorum bunda da mı babam suçlu :))


Son olarak öyle enteresan korkular var ki benim ikinci ve üçüncü olanları oldukça sıradan kalıyor. Mesela fıstık ezmesinden korkanlar varmış damağına yapışıp öldürecek diye..yada cep telefonsuz kalmaktan, kapalı olmasına bile tahammül edemiyorlarmış. Meyvelerden korkanlar ve banyo yapmaktan korkanlar da var.

Korkarım ki korkular çok korkutucu oluyor :)

15 Aralık 2010 Çarşamba

PETA gönüllüleri soyundu! da ne oldu..

Her yerde PETA (hayvanlar için ahlaklı yaklaşım..örgütü.. Dünyanın hayvan haklarıyla ilgili en büyük organizasyonu..kendimde üyesiyim mail grubuna dahilim) kızları soyundu başlığıyla gündeme geldiler . Zaten soyunmasalar zerre kimsenin ilgisini çekmeyecekti ellerindeki 'sadece hayvanlar kürk giyer' yazılı pankartlar.

Gerçi dikkat pankartlarda değil kızlardaydı.
muhabirin sorduğu sorulara halkın cevapları komik cahilce üzücü başka ne desem bilemiyorum.
BİR TEYZE DİYOR Kİ: BANA DA ÇOK PARA VERSELER SOYUNURUM!
BİR DİĞER TEYZE: NE KÜRKÜ HAVALAR SICAK KÜRK MÜRK GİYEN YOK!!
GENÇTEN BİR DELİKANLI: AĞZININ SUYU AKARAK..EVET ONAYLIYORUM DİYE SIRITIYOR..
BİR BAŞKA ADAM: YİNE SIRITARAK, ÜŞÜYORLARSA KÜRK GİYSİNLER DİYOR!! (TERBİYESİZ)
BİR DİĞERİ: YİNE SIRITARAK SOYUNARAK DİKKAT ÇEKTİKLERİ DOĞRU BİLİYORSUNUZ BİZİM TÜRK ERKEKLERİNİ!! DİYOR.
YİNE BİR BAŞKA ADAM: NE YAPIYORLAR ANLAMADIM HAYVAN TAKLİDİ Mİ ? DİYOR..

güler misin ağlar mısın..

Bu kürkler için ölmüş hayvanların postlarından faydalanılmıyor..olay burada zaten..derisi zedelenmesin diye dövülerek elektrik verilerek sersemletilip canlı canlı yüzülüyor..o zavallı hayvanların çektikleri acıyla çığlıklarını duysanız..
Bunun dahası yok.
Peta veya başka kurluşlar istediği kadar eylem yapsın ülkemizde ancak bu şekilde yorumlanır işte.
Kürk giyen giydiren seven herkesten nefret ediyorum..

7 Aralık 2010 Salı

Yeni yıl yaklaşırken..



Yılın en sevdiğim dönemidir yeni yıla yaklaştığımız bu dönem. Kar yağar hava buz gibidir ışıl ışıldır caddeler..Ama bu yıl bu duyguya kapılamadım hava biraz daha soğusa da hala sonbahardayız sanki..mevsimler duyguları da etkiliyor ve anıların taze kalmasını sağlıyor.Ne acı ki ben hala sonbahardayım..
Kış düşlerimle uyanmak istiyorum artık..
Bir sabah uyandığımda her tarafın karlarla kaplı olmasını istiyorum..Havada mutlulukların asılı olmasını..simli kar tanelerimi cama asmak altında yanan mumlarla parıldamasını seyretmek istiyorum geceleri pencerenin önünde..ve burnumda buram buram kayısı yağının aromasının kokusu ile..
Her şey yitip gidiyor ama mevsimleri kaybedeceğimizi hiç düşünmemiştim..hele ki en sevdiğim mevsimi..




yeni bir yıl ne getirir bilinmez ama eskilerden güzel olan şeyleri kaybettirmesin..
noel baba çok yaşlı ve sıkıcı, kardan bir adamın kar tanesi bir kolye getirmesini diliyorum :)
hiç olmazsa bir gün atkımı dolayıp boynuma kaybolan en sevdiğim eldivenimin tekini de bulup karda yürümek istiyorum.


yeni yıl dilekleri için erken sayılmaz..kardan adam size ne getirsin?



2 Aralık 2010 Perşembe

Ah, biz kadınlar :)

Bu kadar karmaşık olmak zorunda mıyız :)
Oysa erkekler otomatik vites gibiler bastılar mı dümdüz giderler..Bir şeyin ortası yoktur onlarda ya evet ya hayır ya vardır ya yoktur ya gaz ya frendir :)

Bizler ise, devir almamız bir dert hava durumu yol durumu ayrı derttir. Ottan kuştan etkilenir kafamızda hep kırk tilki döner, her şeyin en ince ayrıntısına kadar planladığımız gibi olmasını isteriz..zamanla yarışır, zamana güvenmez hiç bir şeyi zamana bırakmayız..
Kaçan bir çorap, bulunamayan küpenin teki, arabanın benzin işaretinin yanıp sönmeye başlaması hepsi derttir..(kendi adıma:)
kısaca kadınlar yola çıktıkları an vardıkları yerde park yeri bulup bulamayacaklarını düşünürken, erkekler için böyle değildir, onlar park etmese de olur yolun ortasında bırakıp giderler :)
bu park meselesini hayatla da ilintileyebiliriz..
keşke bizler de karnımız tokken elimizde tv kumandasıyla dünyanın en mutlu insanları olabilsek :))

**Bu sabah
stiletto'da yayınladığım yazımı burada da paylaşmak istedim :)