29 Kasım 2010 Pazartesi

İtalyanca aşk başkadır, yurt dışında Türk Olmak da hele bir de mim cevaplamak..bam başka :)

Sevgili ASTREA aşağıda yazacağım konuyla ilgili yazmamı istedi. Buna blog aleminde mim deniyor:) hani hala bilmeyenler varsa diye söylüyorum..Üç yıldır sayısız mim cevapladım ve pasladım, ben seviyorum bunu yapmayı. Hoşlanmayanlara da saygı duyuyorum..

konumuz:

Kitaplığınızın karşısına geçin. Gözlerinizi kapatın. Derin bir nefes alın. Elinizi kitapların üzerinde gezdirin ve birini seçin.Şimdi gözlerinizi açın. Bir kitap seçmiş durumdasınız. O kitabı satın aldığınız ya da hediye gelmişte olabilir anı hatırlamaya çalışın. İlk kez okuduğunuzda neler düşünmüştünüz, hatırlayın.55. sayfayı bulun. Sayfayı tekrar okuyun. Sayfadan bir paragraf seçin ve mim konusu olarak bunu blogunuza yazın.



Uzun süredir yüzüne bakmadığım hatta yarım bıraktığım bir kitap çıktı şansıma.

İTALYANCA AŞK BAŞKADIR..




Ankara, Dost kitabevinden alalı dört yıl kadar oldu. İlk kez okuduğumda neler düşünüyordum hatırlamıyorum ancak ben bu kitabı Helsinki'de her sabah kızımı oyun okuluna bıraktıktan sonra gittiğim bir cafede okuyordum. Sanırım oradan taşındıktan sonra da yarım bıraktım. Bugün kitabı seçip elime aldığımda arasında bir şeyler olduğunu farkettim. Bir fotoğraf, o cafeden demek ki bugünler için hatıra olsun diye aldığım bir peçete ve kızımın disney kahramanlı mektup kağıtları vardı içinde. Bir anda o günlere uzandım tuhaf hissettim ama hoş bir tuhaflıktı.

İçindeki fotoğafı ve o günü çoktan unutmuştum bu vesile ile anımsayana kadar.

Türkiye Finlandiya futbol maçı sonrasıydı..Salon futbolu turnuvasıydı. O akşama dair hatırladığım Hrant Dink suikastının olduğu akşamdı haberlerde duymuş sonrasında apar topar maça yetişmek için çıkmıştık. Ermenistan takımı tribünde hemen yanımızda maçı izliyorlardı bu da kalmış aklımda.

Koca spor salonunda en fazla otuz Türk taraftar vardı. Ve hepsi karşı tribündeydi :)

Bizim yerimiz Finlilerin arasındaydı. Yanımızdaki arkadaşlarımızın ya karıları ya kocaları finliydi, buna rağmen çocukları kırmızı beyaz giymişti, ben bile bunu düşünmemiştim giderken sadece kızımın boynuna küçük bir Türk bayrağı asmıştım.

İlk dakikalarda gol yemiştik neredeyse ağlayacaktım Yurt dışında olunca Türklük damarın fazlasıyla kabarıyor :) Sonra arka arkaya gol atmaya başladık neredeyse inip futbolcuları öpecektim :)

Bu duyguda anlatılmaz yaşanır cinsten. Uzun uzun zaman neredeyse etrafında hiç Türk hatta esmer insan göremiyorsun sarılıp öpmek bile az gelir tutup bağrına basmak istiyorsun :))

Ben orda o duygu seli içerisindeyken hemen arkamızdaki alkollü Finli sürekli bağırıp muhtemelen küfrediyordu. Bizde her gol atışımızda onun burnunun dibinde hoplayıp zıplayıp TÜRKİYE diye bağırıyorduk. Bizim tarafta sesimiz o kadar cılızdı ki :) Asıl ekip karşıdaydı..

Allahın emri maçı kazandık :))

o otuz kişilik Türk Grubu ceddin deden neslin baban diyerek salonu terk etti bizde de bir keyif sormayın. şu anda bile o anları anımsamakla kocaman gülümsüyorum.

O maç akşamı medeniyet denen şeyin nasıl bir şey olduğunu bir kez daha farkettik. Tam tersi bir şekilde olsaydı Türk taraftarın arasında beş altı Finli olsaydı ve maçı onlar kazansaydı ve hoplayıp zıplayıp bayrak sallasalardı ne olurdu? :)

Biz gayet rahat izledik maçı hiç bir sıkıntı duymadık ne kötü bakış ne taciz hiç biri olmadı.

Bulduğum bu fotoğraf işte o akşamdan kalma.

beş çocuk bir Finli bir Türk adam ve bir adet Türk kadın (o ben oluyorum)

Diğer iki adam arkadaşlarımız ve yanımızdakiler çocukları..yüzde yüz yerli tek çocuk bizimkisi :)

Aslında çok güzel bir tablo maç sonu Türk bayraklarının arkasında poz veriyoruz bir Türk arkadaşımızın Finli eşi kendi bayraklarıyla mutlu bir şekilde yanımızda çocuklarıyla yerini alıyor :)

Kitapla ilgili mim yazacaktım içinden çıkan fotoğrafa yoğunlaştım birden neyse buda öyle bir şey olsun :)
evet mim'in yerini bulması için 55. sayfadan bir paragraf yazmam gerek..
Mario da o yılları özlem, pişmanlık ve sevgiyle anıyor olmalıydı. Öyle olmasa Nora'nın verdiği anahtarla usulca kapıyı açıp yatağına gelir miydi? Karısının uyumasını bekleyip o sessiz meydanı geçer miydi?

Bu kadar yeter.. hazır yazmışken kitap hakkında yorum yapayım istiyorum ama çok bir şey kalmamış aklımda hem de yarım bırakmışım. Ama Maeve Binchy'nin kitapları genel olarak sürükleyici ve güzeldir..

İşte benim kitaplığımdaki kitaplar böyledir. İçinden ne çıkacağı belli olmaz sürprizlerle doludur. Bu hoşuma gidiyor zamansız bir zamanda eskide kalmış bir şeyleri bulmak ve o günlere dönmek :)

Bu defa bu mim'i kimseye paslamıyorum. Top bende :)

9 yorum:

nesrin dedi ki...

Siz anlatin biz dinleriz. Berlinden sevgiler...

Aylin Ünlü dedi ki...

Neden bilmem birsürü anı canlandı o zamana dair gözümde seninle ilgili,hoş bir tat bıraktı yazınla beraber kalbimde...Çok hoş yazmışsın ve bitiş cümlene çok güldüm.Top sende :)

Berrin dedi ki...

nesrin, üç seneyi aşkındır anlatıyorum zaten:) teşekkürler..benden de sevgiler.


aylin, evet o cafede seninle ilgili bir sürü anım da var :)
güzel günlerdi beeee :)))
teşekkür ederimmm <3

Ebruli dedi ki...

Bu kitabı bende yarım bıraktım. Bir türlü bitiremedim. Neyseki orjinal değildi. Yoksa verdiğim para boşuna gidecekmiş...

Berrin dedi ki...

ebruli :)
aynı yazarın bir dilek tut benım ıcın...ve..yalnız kadınlar sokagını sıddetle onerıyorum ama :)

Unknown dedi ki...

okudum bende bu kitabı ,güzeldi..

malikocas dedi ki...

çok keyifli bir mim olmuş ve harika bir maç tabi...
o kadar kısa bir yazı da bunca şey sığdırmanız yazmayıp ima ettikleriniz ve medeniyet dediğiniz kavramı tarifiniz hepsi bir birinden nefis...

Berrin dedi ki...

malikocas; ne güzel bir yorum :)
çok teşekkür ederim..

hedonistt dedi ki...

çok yaratıcı bir post olmuş bu, bayıldım :)