29 Kasım 2007 Perşembe

Akköprü'de inecek var


AKKÖPRÜ; Ankara İstanbul yolunun başlangıcında Çubuk Çayı’nın bulunduğu yerdeki köprü, Selçuklu hükümdarı I.Alaaddin Keykubat döneminde (?-1237), Selçukluların Ankara Valisi Kızıl Bey tarafından XIII.yüzyılın ilk yarısında yaptırılmıştır.

Doğup büyüdüğüm mahallenin hemen girişinde olan bu köprünün resmi beni yıllar öncesine götürdü ve içimde tarifsiz hisler ve sızı bıraktı..
Onbeşyıl önce her sokağını karış karış bildiğim, benim abimin ablamın ve hatta amcalarımın bile okuduğu bir ilk okulu ve devamı niteliğinde ortaokulu olan beş bakkalı, bir tüpçüsü, bir şeker imalatçısı, bir halk ekmek bayii, bir gazetecisi, iki tuhafiyesi bir manavı, bir kahvehanesi, bir kuruyemişçisi, bir kütüphanesi, bir erkek berberi, terzisi, ayakkabı tamircisi,hırdavatçı ve tesisatçısı, bir eczanesi olan hemen hemen herkesin birbirini tanıdığı, güven içinde akşam ezanına kadar soluksuz sokakta oynadığımız yarısı müstakil evler yarısında ise blogların bulunduğu ufacık bir dünya idi..

Sokağımızın iki yanında yol boyunca ağaçlar ve kimi yeni kimi biraz daha eski bahçeli tek katlı evler vardı sıra sıra..O bahçelerde elma, armut, üzüm, kiraz, vişne, erik, kayısı, ayva ve dut ağaçları vardı.Bunlardan doyasıya yiyerek, bahçe duvarlarının üstlerinde çekirdek çitleyip, su savaşları yapıp, evcilik yakantop, istop, saklanbaç, körebe ve futbol oynayıp ip atlayıp geçirirdik bitimsiz yaz tatili günlerini..

Öğlen sıcağı çöktüğün de ki sessizliği sebzecinin yada eskicinin sesi bozardı.
Ne güzel olurdu salıncaklı, fıskiyeli süs havuzlu, ağaçlar içindeki, köpeklerimizin, güvercinlerimizin, gül ağaçlarımızın, asmamızın olduğu bahçemizde öğle saatlerinde ekmek arası patates kızartması yada domates peynir yemek, buz gibi vişne kompostosu ve limonata içmek..

Akşam üstleri renk renk çeşit çeşit çiçeklerle bezenmiş, minik domateslerin salatalıkların taze soğanların yetiştiği bahçeler sulanır, mis gibi toprak kokusu bazı evlerden gelen kızartma kokularına karışırdı.Evde olmayan bir şey için acil olarak bakkala gönderilir beş dakika içinde alır gelirdik.Heryerin kapalı olduğu saatlerde bir yumurta veya limon yada birazcık tozşeker için komşunun kapısını çalmak veya bahçeden bahçeye seslenmek hiç abes olmazdı.

Kedi, köpek, tavuk, horoz, güvercin, saksağan, kumru, serçe, sığırcık, arı, kelebek, sinek, böcek, karınca, kertenkele, solucan her an gördüğümüz canlılardı.

Üzerinde evcilik oynadığımız kilimlerimiz, yazın hortumdan akan buz gibi suyla yıkamaya can attığımız halılarımız ve yıkarken mıncıklamaktan zevkaldığımız arap sabunları vardı..Günler gezmeye, oynamaya, ayaküstü laflamaya, komşu teyzelerin tüm işlerini bitirip kapı önlerinde dantel yada örgü örmelerine yetecek kadar uzundu.

Yaz bir çırpıda geçer sonbaharda bazı bahçelerde salçalar kaynatılır, bazılarında envai çeşit turşular kurulurdu kocaman kavanozlara, sirke ve sarımsak kokusu tatlı serin akşam rüzgarına karışırdı.Okullar açılır defter kaplama ve bulunamayan bazı ders kitaplarının stresi başlar, simli kalemler ve kokulu silgiler ise o günlerin en mutluluk verici şeyleri olurdu benim için.
Eşiklere kadar kar yağar okullar tatil olurdu.Karın üstünde ilk adımları atan ben olmak ister, kapı önündeki karlar süpürülünce çok üzülürdüm.
Kartopu oynamaktan bithap düşüp el ve ayak parmaklarımız soğuktan acımış hissiz haldeyken eve döner ıslak eldivenlerimizi sobanın üstüne asar sular damladıkça 'cos' diye ses çıkardı..Mercimek çorbası ve kapuska kokardı ev ve kış kokardı hafiften genzi yakan kömür kokusuyla birlikte..

Şimdi tüm bunları biraz mutluluk, çokça hüzünle hatta içim acıyarak hatırladım ve kaleme dökemediğim bir çok şeyi..
Belkide kelimeleştiremediklerim içimi bu denli acıtan.
Gerçekten yaşadıkmı o günleri ?

13 yorum:

Muhabbet Çiçeği dedi ki...

Berrincim, ne güzel anlatmışsın öyle çocukluğunun geçti yerleri. Çocukluğun da yaşadığın o tatlı anları. Okurken film şeridi gibi geçti gözümün önünden. Çok keyifli okudum. Keşke o günlere geri dönebilsek, çocukluğumuza. Hep büyümek için can attığımız yıllara. Ama insan şimdi anlıyor çocukluk hatıraları ne kadar da değerliymiş. Bu güzel günlerini bizimle paylaştığın için teşekkür ederim arkadaşım. Öptüm.

Sanem dedi ki...

Evet Berrin'cim. Gerçekten yaşadık o günleri. Okudukça, pek çok şey buldum kendi çocukluğumdan. Kar'ın soğuğundan hissiz kalan parmaklar (sobaya tutunca daha da sızlardı), karlar süprülünce ya da eriyince üzülen ben, sulanan bahçemiz, misler gibi kokan toprak,... Kalemine sağlık. Öpüyorum.

Aylin Ünlü dedi ki...

Berrin belki Ankara'da değildim fakat İstanbul'da yaşadığım yoğun karlı günleri,ilkokul halimi getirdi bana yazdıkların..Annanem ''yemeğini ye yoksa dışarda kar oynayamazsın'' derdi,o zamanlar hiç sevmediğim fakat şuan vazgeçemediğim karnıbahar yemeğini istemeye istemeye bitirir çıkardım dışarıya ve eldivenlerim ıslanıp ellerimi hissetmeyene kadar oynardım..Ankara'ya gelince deliyim-doluyum günlerim Ankara'daydı,ahhhh hiç girmeyeyim o konulara:))
Kalemine sağlık canım

düş hekimi dedi ki...

Akköprü, çocukluğuna uzanan bir köprü olmuş, iyi ki de olmuş; Sait Faik öyküleri tadında bir yazı okumamıza vesile oldu. Çok güzel yazmışsın, tebrikler...

handan dedi ki...

yazdıklarını her okuduğumda bir hüzün kaplıyor içimi
buda onlardan olmuş.
ben iyiym merak etme::)

stickman dedi ki...

şimdi çocuk olup oraya gitmeyi teklif etseler, bir an bile tereddüt etmeden kabul ederim.

Berrin dedi ki...

muhabbet çiçeği; sende cok hos yorumlamıssın..nedense hep cocukluga dönmenın özlemı var hepımızde..o çocukluk ıyı de yasanmıs olsa kötüde..

sanemcim; hep aynı yollardan gecmısız demekkı :)

aylincim sendeki ankarayı yazsan ve bızlerde okusak :) karnıbahar ortak noktamızmıs demekkı cocuklugumuza daır :)

düş hekımı güzel yorumun ıcın cok tesekkur ederım..

handancım hüzün bır baska yuzum;yuzum bır baska hüzün :) benden ancak bunlar cıkıyor :)) ıyı oldugunu bılmek benım ıcın cok onemlı sende bunu bıl:)

stıckman; sanırım hepımız tereddutsuz gıderdık pervasızca yasadıgımız cocuk gunlerımıze..

tum guzel yorumlar ıcın tesekkur ederım..

Adsız dedi ki...

yaşadık ya hemde en gerçeğinden, en güzelinden yaşadık...


yanaklarım şu an incilerimi ağırlıyor...))):

yazamadıklarından bir tanesi " hıdrellez gecesinde ateşin üzerinden atlamamıza kızan üstümüz is kokacak diye izin vermeyen annemiz...ama biz yine de kaçardık dimi...(((:

çok beğendim, ellerine sağlık...

not: çubuk çayı değil ankara çayı olacak...

Lütfiye Bulhaz Sevinç dedi ki...

şahane uzağın kar kraliçesi. gönlün şen olsun. yaşadığın yerlerin tadını çıkar doya doya yaşa lütfen. tebrik ve sevgilerimi kabul et. bulunduğun her yer gül bahçelerine dönüyordur eminim. ;)

Adsız dedi ki...

çok güzel anlatmışsınız ve "gerçekten yaşadık mı o günleri" benim de geçmişi hatırladığımda sanki düşmüş gibi realiten uzak göründüğü için kendimi sorgulamamda mütemadiyen kullandığım bir sual.


-ayrıca mail adresi bakındım uzun bi zaman önce blogunuzda ama bulamadım. o yüzden buraya yazmak istiyorum ki yanlış anlaşılma olmasın. benim birine yaptığım yorumla geldiğiniz sayfam üzerinden yaptığınız yorum farklı :) yani bambaşka iki konu. kahramanlardan biri ortak olabilir sadece :)

Adsız dedi ki...

öyle bir anlatmışsınkı berrincim söylenecek fazla biişey bırakmmaışsın..bende öyle bir ortamda okudumki yazılarını ... şimdi o yıllara gidip geldim ah çocukluk yıllarımız çok güzel anılar bırakmışız farkında olmadan..çocuklarımızda okadar şanslı olsalar keşke...

Berrin dedi ki...

PEKİ ANKARA ÇAYI OLSUN KELEBEKCİM :) HIDIRELLEZLER AYRI BİR EFSANEYDI ZATEN :))

BULHAZ TATLI SÖZLERİN İÇİN TESEKKUR EDERIM..

MORMORIK COK AYDINLATICI OLMUSSUN DESEM YALAN OLUR :)OZAMAN ORTAK KAHRAMANA SELAMLAR DIYELIM :))

NESRINCIM UMARIM COCUKLARIMIZDA KENDI COCUKLUKLARINI HATIRLADIKLARINDA COCUKLUKLARINA DÖNMEK ISTEYECEK KADAR SEVMIS OLSUNLAR YASADIKLARI GUNLERI..

Ebruli dedi ki...

Berrin;
Her ne kadar da hepimiz bir seyler yaziyor olsak da. Yasadigimiz haytimizdaki duygu, dusunce, his ve tum gercekleri yazmiyoruz, yazamiyoruz. Bende bunu acayip isterdim ama henuz yazmaya cesaretim yok...

Bende Mina Urgan gibi sanirim seksen yaslarimda bunu yapacagim. Yani hayatimi ve tum dusuncelerimi anlattigim bir kitap yada bir suru kitap yazacagim.

Ama olmadi simdi.80 yas cok oldu belki o yasa kadar yasamayabilirim. Bunu emekli oldugumda yapacagim diye degistirsem daha dogru olur.