5 Mayıs 2010 Çarşamba

Buluşmuştuk Bir Kavşakta XV

Boğazına kaçmış yabancı bir cisim gibi fırlatır seni, vakti geldiğinde kaçtığın şehir..artık oraya ait olmadığını anladığında..

Sanki yüz yıldır görmemiş gibiydi Yeşim Ankara’yı..öyle yabancı öyle soğuk geliyordu caddeleri, Sinem ise işte şehrim, aşkın şehri diye gülümsüyordu o tuhaf tutuk havayı dağıtmak için. İstanbullu olup ta Ankarayı seven tek kişi benim herhalde diyordu. Düğüne kadar çok vaktimiz var önce pasaja gidip şu kepengi bir kaldıralım, kitapları kolileyip postaya vermek için hazır edelim, bir daha buraya geleceğimi sanmıyorum dedi Yeşim kendinden emin bir şekilde. Tabi babam çoktan içindekileri sokağa atıp dükkanı başkasına kiralamadıysa dedi sonra.

Pasaja geldiklerinde Pazar günü olmasının avantajıyla kimselerle karşılaşmamayı umuyordu Yeşim. Kepengi kaldırıp içeri girdiğinde eski dostlarını özlemle kucaklamış gibi hissetti. Her şey son bıraktığı gibiydi, son akşam aceleyle çıkarken yere düşürdüğü Fenerbahçe’li kalemi bile kapının girişinde düştüğü yerde duruyordu. Burada zaman durmuştu sanki. Hadi oyalanmadan kitapları kutulara yerleştirelim dedi, o sırada Sinem eline geçirdiği ilk kitaba göz atıyordu. ‘fareler ve insanlar’..
Hadi bırak okuma zamanı değil şimdi dedi Yeşim, dükkan senin istediğin kadar okursun eve dönünce dedi sonra göz kırparak.


Kitapların neredeyse tamamını kutulara yerleştirmiş ağızlarını bantlamışlardı, Yeşim, kendine ait eşyaları topluyordu Sinem girişteki büfeden iki kola alıp geleceğim diyerek çıkmıştı, Yeşim’in ruhuna düğüm üstüne düğüm atılmıştı sanki her şeyi en baştan yaşıyordu, sonra annesinin hep söylediği sözler geldi aklına, anılarla yaşama, geçmişi bırak..bunun kimseye faydası olmaz..
Başı önde bu sözleri düşünürken içeri birinin girdiğini duydu kafasını kaldırdığında yandaki dükkan komşusu Ali Amca olduğunu gördü. Yeşim mahçup şekilde bakakaldı ne diyeceğini bilemeden. Aynı zamanda babasının arkadaşıydı gelen.

‘ah be kızım nerelerdesin sen neredeyse bir buçuk ay oldu, ne ses ne seda ne bir iz’ ‘hiç yakıştı mı sana’ diye sitem ediyordu.Yeşim hiç cevap vermiyordu. ‘insan ne olursa olsun babasının cenazesine gelmez mi’ dediğinde Yeşimin gözleri iri iri açılmış kaskatı kesilmişti. Olduğu yerden kıpırdayamıyordu ‘ne cenazesi, ne oldu’diyebildi sadece.. Baban dedi, senin dükkanı açmadığın ilk gün toprağa verildi, hiçbir yerde yoktun, halan deliye döndü, kimse bir anlam veremedi dedi, sesinden artık kızgınlıkta okunuyordu. Bıraktığın mektup açıldığında anladık o gece evi terk ettiğini..Yeşim afallamış duyduklarına inanamıyordu, haftalardır süren sessizlik bundandı demek, telefon kartını atmamış olup bir kere açmış olsaydı halasının defalarca aramış olduğunu babasının henüz mektubu bile fark etmeden beyin kanamasından öldüğünü bilecekti. Her yer dönüyordu sanki Yeşim külçe gibi olmuştu, tek söyleyebildiği, demek onu terk ettiğimi fark etmeden öldü, mektubu hiç okumadan dedi omuzları çökmüştü.


Ne bağırış ne ağlama ne pişmanlık ne belirgin bir üzüntü hissedilmiyordu Yeşim’de. Donmuş kalmıştı, bir heykel gibi oturduğu kitap kolisinin üzerinde. Parmak ucuyla dokunulsa küt diye geri düşecekti sanki..
o sırada elinde iki kutu kolayla Sinem girdi içeri, bir adama bir Yeşim’e bakıyordu, ne oldu hayırdır siz kimsiniz dedi yaşlı adama. O biliyor kim olduğumu diyerek çıktı dükkandan , Sinem babası zannetti ilk anda Yeşim’in. Heyecanla baban mıydı dedi hemen cevap almak istercesine. Yeşim hareketsiz ,Yeşim taş olmuş gibi duruyordu, babasının ölebileceğine inanmıyordu ve içindeki suçluluk duygusu adeta kavuruyordu. Yeşim bir şey söylesene ne oldu Allah aşkına diye feryat etti Sinem. Babam ölmüş, babam ölmüş dedi iki kere sonrasında feryatla ağlayacak bir ses tonuyla. AMA AĞLAMADI. Sinem şok olmuştu ne diyebilir ne yapabilirdi ki böyle bir durumda, sakin ol dese sakindi, üzülme dese üzgün değildi ne olduğu belli değildi Yeşim’e.


Yeşim donup kaldıktan sonraki ilk hareketi telefonuna uzanmak oldu, halasını aradı. Halası onun sesini duyduğunda söyleyebileceği en kötü sözleri sarfetmeye başlamıştı, Yeşim'in ise tek düşündüğü zarfı hiç açmamasıydı babasının. Hiç okumamasıydı, onu okuduktan sonra üzüntüden beyin kanaması geçirmiş gibi davranıyordu halası, neticede onun kardeşiydi ve ölümünden sonra iyice melekleşmişti gözünde kardeşi. Oysa oda çok iyi biliyordu ailesine yaşattıklarını, despot egoist sadist ve emekli olduktan sonra tam olarak alkolik olduğunu. Yeşim dinliyor o bağırıyordu telefonda, neredeyse kırkı oldu nasıl evlatsın sen, mutlu ol artık dedi ve kapattı Yeşim’in yüzüne. Yeşim ayağa kalktı kolileri üst üste dizdi Kendi özel eşyalarını poşetledi sonra Sinem’e çıkabiliriz yarın sabahtan postalatırız bunları dedi. Sinem şaşkınlık içindeydi Yeşim put gibiydi ama kafası hala çalışıyordu.

Arabaya bindiklerinde Sinem nereye gidiyoruz dedi, Yeşim donuk bir sesle mezarlığa dedi, görmem lazım inanmıyorum o ölemez dedi, babasını hep insan üstü bir varlık gibi görmüştü öyle güçlü öyle korku salan dağ gibi bir adamdı.. o ölemezdi. Mezarlık girişinde mezarın yerini öğrenerek belli bir yere kadar arabayla gittiler sonrasında yürüdüler. Yeşim’in o an hissettiği tek duygu korkuydu. Babasıyla karşılaşmaktan korkuyordu, ölü diri fark etmez sadece korkuyordu, çok geçmeden mezarı budular, işte orada karşısındaydı , kaskatı dikilmiş bakıyordu Yeşim. Beyni idrak edemiyordu o anlarda, şok denen şeyi yaşıyordu bir anlamda.

Sanki mezardan çıkıp onu öldürecekti hızla uzaklaşmaya başladı Yeşim, Sinemde çaresizce peşinden koşuyordu, kendine gel ne oluyoruz bir şey söyle diye söyleniyordu Sinem, ağlayıp bağırsa teselli etmesi daha kolay olacaktı ama şimdi ne yapacağını bilmiyordu, yüzlerce mezarı geçtiler Yeşim hızla bir yere başka bir mezara doğru gidiyordu. Adımları yavaşladı ve sonra durdu, mezarlığın hoparlörlerinden kur’an sesi yayılıyordu, Yeşim önünde durduğu mezarın üzerine kapaklandı birden son bir saattir vermesi gereken doğal tepkiyi şimdi vermeye başlamıştı, ölesiye ağlıyordu annesinin mezarında sesi mezarlığın sessizliğinde yankılanıyordu bütün otları taşları yarıyordu sanki..doyasıya ağladı toparağı avuçlaya avuçlaya Sinem bir iki defa teskin etmeye yeltendi ama bu anlamsızdı geri çekildi,bir süre sonra Yeşimin sesi kesilmiş, sadece titreyip şiddetli ağlama sonrası içini çekiyordu. Hoparlördeki ses’her canlı bir gün ölümü tadacaktır’ dediğinde Yeşimin kalan son iki damla göz yaşıda yanaklarından süzüldü. Yeşim son derece bitkindi Sinem ise dağılmış durumdaydı çok sarsılmıştı şahit olduklarından. Yeşim hıçkırıklar içinde ağlarken oda gerisinde sessiz sessiz ağlamıştı.

Yeşim birden annesinin mezarının üzerindeki çiçekleri yolup atmaya başladı gül dallarındaki dikenler ellerini kanatıyor o ise toprağın üzerindeki tüm yeşil örtüyü avuçlarıyla kaldırıyordu, Sinem Yeşim’in çıldırdığını düşündü artık iyiden iyiye korkmaya başlamıştı, bırak ne yapıyorsun diye bağırdığında toprak talan olmuştu zaten. Hiç hiçbir şey dedi, Bu çiçekleri O dikmişti annemin mezarına ona ait hiçbir şey istemiyorum artık dedi Yeşim. Sık gelirdik buraya her şeyime inanılmaz sahipti sorumluluk almayı severdi sahiplenmeyi, benden daha sık ziyaret ederdi annemi. Artık istemiyorum onun hiçbir şeyine ihtiyacımız yok dedi öfkeyle. Baharda yenilerini dikmeye geliriz dedi, fatihasını okudu amin derken gözlerini kapattı, açtığında Sinemde ellerini yüzüne sürüyordu.

Yeşim sürekli inanamıyorum deyip duruyordu, tek tesellisi o neden olmamıştı buna, gitmeseydi de o gece beyin kanaması geçirecekti babası ama belki onu hastaneye yetiştirebilirdi belki ölmezdi bunu kim bilebilirdi ki artık. Kolu kanadı kırık artık resmen bir başınaydı hayatta, eve gidelim dedi Sinem’e.

Yeşim kaçarcasına gittiği evin kapısında durdu anahtarı çevirdi ilk gözüne çarpan babasının terlikleri oldu, evde bir hareket olmuş tam olarak bıraktığı gibi değildi, odasına girdi Yeşim, burada her şey bıraktığı gibiydi, Sinem yatağın üzerine oturdu Yeşim’in duvardaki kendi yaptığı resimlere baktı masasının üzerindeki fotoğraflara, arkasından kollarını boynuna doladığı ve yanağını yanağına yasladığı annesi olmalıydı, içi çekildi birden Sinem’in o da kendisin yapayalnız hissetti, uzun süredir annesiyle görüşmüyordu ve babasıyla görüşmeye devam ettikçe annesi onunla görüşmeyi kabul etmeyecekti hem zaten bir çok şeyden dolayı kızgındı Sinem’e.

O sırada Yeşim’in tekrar ağlama sesini duydu sese doğru gitti, Yeşim babasının yatağına uzanmış yastığının üzerine başını koymuş hıçkıra hıçkıra ağlıyordu, ölesiye nefret ettiğini sanar iken aslında sevdiğini anlaması ne tuhaftı. Asıl tuhaf olan belki de öldükten sonra bunu anlamasıydı. Neden neden diyordu neden sevgini bir kerecik göstermedin böyle olmak zorunda mıydı? Neden diğer babalar gibi olmadın neden mutlu bir aile olmadık diyordu hıçkırırken, Sinemde iyice perişan olmuştu..

Akşam olmuş hava kararmıştı evin içinede karanlık çökmüştü henüz ışıkları yakmamışlardı Sinem ne yapacağız Yeşim burada mı kalacağız gece dedi usulca, Yeşim ağlamaktan kanlanmış gözlerini Sinemin gözlerine dikerek, hayır dedi, daha düğüne gideceğiz. Sinem afallamıştı sen hala ordamısın ne düğünü şaşırma dedi hafif kızarak,

Düğünün olacağı büyük ve oldukça şık restoranın önü arabalarla doluydu görevliler davetiye üzerine bahçeye alıp yer gösteriyorlardı arabalara, Yeşim camdan başını uzatıp gelinin arkadaşlarıyız çiçeğini ve çantasını unuttu aceleyle onları getirdik, aceleyle bizde davetiyeleri unuttuk derken en şirin halini takınıp isterseniz arayabilirsiniz diye blöf yapmayı da ihmal etmedi. Sonrasında kolaylıkla arabayı park etmişlerdi ikisinin de düğüne gelmiş bir görüntüleri yoktu hele Yeşim berbat görünüyordu. Yeşim fazlasını zaten kaldıramayacağım sadece gözümle görmek istiyorum al bu makineyi birkaç fotoğraf çek yeter dedi Sinem’e, Sinem gülsün mü ağlasınmı bilemiyordu artık, saçına çeki düzen verdi her zaman çantasında bulunan ruju ve allığıyla hafifçe makyajını yapıp arabadan indi. İlk defa bir düğünde ajanlık yapacaktı. Yeşim’e inanamıyordu böyle bir günde hala bunun peşindeydi.


Yeşim ise sanki her şey bitmişçesine ama asla kendine acımadan dişlerini sıkmış Bir an önce Sinem’in gelmesini bekliyordu, görmek istiyordu onları, gülen yüzlerini ne kadar güzel ve ne kadar yakışıklı olduklarını. Bu görünüşte bir düğündü ama Yeşim için aynı gün içindeki ikinci cenazesi olacaktı. Ölüleri burada bırakıp dönmeyi planlıyordu eski bir şehirdeki eski evine eskimiş bir biçimde

15 yorum:

Profösör dedi ki...

Pozitif yaşarım. Müsbet duygular yansıtırım. Organik yaşamayı severim. Pazarda kurtlu elma ararım. Elmanın sağlam yerinden ısırırım. Kurtlu tarafında yaşayan kurtçukların hayatiyetini devam ettirmesini isterim.

Müsbet enerjiyle yaşamak umutları arttırır.

Profösör dedi ki...

Güzel bir öykü. Bu öykü resimlenebilir.

Adsız dedi ki...

uyyy ha bu kader yazuyu nasul okur bu tempel demeyursun da habire yazayursun be... haçen kisaca ne demek istedun de bakayum baa da... zabanan kaltuğum cibi akuşaminan yattuğum cibiyum... arada olan piten hep aynu hep monoton ve hep basut... minuk pir değuşukluk tahi yapsam piştov cibi tepeyi... yahu nasul bebeler oyuna dalarise aha buyuçlerde ole talabilse ya hayata... ama yoh... illa kurcalayacaklar saği soli... ne desec poştur... çikalum karadenuzun dağlarina pakalum hava nasil... atmacalarun tağlarina... o şehurler yaramaz gardaşum...

Adsız dedi ki...

baya duygu yuklu bi bölum olmus :((

bulut dedi ki...

Yine güzel bir bölüm olmuş.
Bence Yeşim eski bir şehirdeki yeni evine yenilenmiş olarak dönüyor. İnsan bazı şeyleri eskide bırakabildiği kadar yenilenir.

Adsız dedi ki...

Taze fasulyenin taze salatalıkla beraber sunduğu damak zevkini alamadığımı söylesem yemeğe olan düşkünlüğümden çok genetiğini bozduğumuz hayatımızı kastettiğimi anlayanlara selam olsun... kikir

Adsız dedi ki...

Bravo; insan psikolojisi ancak bu kadar iyi anlatılabilir, Yeşim karakteri hayranlığım olmaya başladı, mezarlıktan, düğüne, kolileri hemen postalamak, tabi bu güçlü duruşlar sonraki yıllarda çöküntü getirir, keşke yanında olabilseydim, ağlayabileceği bir omuz verebilirdim. seni birazda güldüreyim, bu kalemler nasıl Fenerbahçeli oluyor :))) herhalde 28 yıl öncesinden kalmış evrime takılmış bir kalem olmalı :))

Berrin dedi ki...

yorumlar için ayrı ayrı teşekkür ederim, her zaman yaptığım gibi tek tek ele alıp cevaplayamıyorum.
bizde bir tabir vardır ensemde boza pişiyor diye :) aynen öyle.
çevremde olup bitenlere süratle yetişmeye çalışıyorum ve teselli modundayım. sıkkın ve bunalmış her şeye rağmen güçlü.
ruhumda derin üzüntüler var bir değil bir kaç tane..
bunlardan biri,teyzem yoğun bakımda beyin damarları tkandı ve felç halinde pazar gününden beri, iki gündürde uyku moduna geçti. internetten sürekli araştırıyorum ve hiç iç açıcı değil durumu. çok çok üzgünüm.
yazdıklarımı okuyan herkes şifa bulması için dua ederse mutlu olurum.

şimdiden teşekkürler..

bulut dedi ki...

Geçmiş olsun Berrin. İnşallah teyzen kısa sürede atlatır bunu, Allah şifa versin...

Aylin Ünlü dedi ki...

Tüm dualarım teyzenle,daha önce de mailde belirttiğim gibi en hayırlısını diliyorum ben...

...
Öykün mükemmel olmuş,bu bölümünüde çok beğendim fakat oldukça duygusal buldum.akışı bir anda değişmiş gibi geldi ama güzeldi...
eski bir şehre yepyeni haliyle döndüğünü anlayacak Yeşim...

Berrin dedi ki...

BULUT, AYLİN ÇOK SAĞOLUN.
durumu daha kötü şu anda.
anne yarısı, içimizi yakıyor.
bu sabahki haberlerden sonra gözümün yaşı dinmiyor. en çokta kuzenlerimin yaşayacağı acı için ağlıyorum. anneler günü öncesi..
ve hasta olan annemin yaşayacağı acı.
anneanne babanne dede hiç birini tanımadım ben nasıl duygudur bilmem tek bildiğim teyzem, başka da kimse yok zaten.

Adsız dedi ki...

Allah şifa versin inşallah eski sağlığına kavuşur damar tıkanıklığı beyin anatomisinin özelliğine bağlı sanırım yani iyileşmesi... ilaçlarla o aşamadan sonra çok sağlıklı hayat sürer... babamda tansiyona bağlı olarak aynı krizi yaşadı ama uyumadı ve şimdi on adete yakın ilaçla benden sağlıklı... zor tabi sizlerede sabır lazım...

Nurşen dedi ki...

Allah kimseye acı keder yüzü göstermesin..Allah yardımcısı olsun, hepimiz oradan geldik, oraya gideceğiz.Allahın takdiri ilahısı neyse onu yaşayacağız.Bende Büyükbaba`mı kaybettim.Allah hastalara şifa, ölmüşlerede nur içinde yatmak nasip eylesin.

MAVİ TUTKU dedi ki...

Çok geçmiş olsun..Allah yardımısı olsun şifa nasip etsin inşallah.

Berrin dedi ki...

adsız, teşekkür ederim. hala komada ve kötüye gidiyor. beyin damarlarının yarıdan fazlası tıkanmış ve ödem halinde hücreler ölüyor, tansiyon çok düşük.

nurşen, amin..acı gerçekler işte acıyı da kederide görüp yaşıyoruz.
sizin de başınız sağolsun..allah rahmet eylesin..

onuncu köyün adamı, çok sağolun, hayırlısı ne ise o olsun..


şu bir kaç günü bir atlatsak, perşembe allahın izniyle Konya'ya gideceğim..ilk defa ayrı kalarak kızımdan..oda benden..
allah kimseyi annesiz, anneleri de evlatsız bırakmasın..