3 Aralık 2008 Çarşamba


Büyüleyici akordiyon sesiyle bir Fransız filminin içinde, puslu bir sabaha uyanmış, bisikletiyle dar ara sokaklardan okuluna giden, kirasını zar zor ödeyebildiği bir çatı katında yaşamaya çalışıp, akşamları daha çok yaşlıların geldiği bir kafede garsonluk yapan bir kız olmak istedim..Böyle bir senaryonun sonunda büyük olasılıkla sürpriz mutluluklar bekleyecekti kızı..

Tüm bunları, eylülden kalma güneşli bir havada henüz alışıp alışmadığıma karar veremediğim bir yerin hiç alışık olmadığım bir parkında, alışık olmasam da sevdiğim, yarısı kırık bir bankın üzerinde elimde beslenme çantası, suluk, mont ve anahtarlığımla oturmuş..neşe içinde salıncakta ayakta sallanıp ‘biraz daha hızlanıp uzaya kadar çıkacağım’ diyen pembe çizmeli kızımın yüzüne bakıp hangimiz daha şanslı yada şanssızız diye düşünürken düşündüm..O herkesin bildiği, salıncağın gıcırtısı kulaklarımdaydı..Akordiyon sesini bölüp haksızlık ediyordu bana..

Hiçbir kapıyı gürültüyle çarpıp çekip gitmediğimden olsa gerek, sessiz gidişlerimin aksine cam çerçeve ne varsa indirip tüm kapıları olabildiğince hızlı çarpıp gitmek istiyordum. Sanki milyon tane göz aynı anda beni izliyordu, şimdi dolu dolu olan gözlerimi silsem ağlamaklı olduğum hissedilecekti ve bu en son istediğim şeylerdendi.
Sonra eve doğru yürürken düşündüm de Türk filmleri Fransız filmlerinden biraz daha gerçekçiydi..


37 yorum:

Funda dedi ki...

Bu kadar günlük bir olayı bile bu kadar özelleştirip bu kadar içten yazmanı seviyorum. Yüreğinin içindekileri bu kadar açığa vurabilme yeteneğine sahip olabildiğin için bence sen çok şanslısın :)
Kızın da senin gibi bir annesi olduğu için çok şanslı bence.
Bu aralar ulaşılmaz birisin merkezde yakalarım seni birgün hayallerinin içindeyken...
Sevgiler.

Buz dedi ki...

Sanırım yabancı bir ülkede yaşayıp, hep yabancı filmler izleyip,Canım ülkem dizilerinden uzak geçirmenden,bu tür hayaller arasında gelip gitmişin.Ama bu sahneler hada çok Amerikan filmlerinde olur gibi geliyor,ama çatı katı evler ise senin dediğin gibi,Almanya,fransa,italya ve çevresi ülkelerde daha sık kullanılıyor.Ama bak haklısın. O, oturduğun bank, kesin yurdum bank`ı dır.Hani şu banka reklamlarının olduğu, finanse ettikleri banklar.Neyse hayalinide eleştirir gibi oldun berrince idare et ya.Ama nedense hiç bir hayal görmedim ki ,Issız bir çölde susuz 2-3 gün geçirmeyi hayal ettiğini görmedim.:))
Yada kutuplarda ayaklarının titreyerek buzun ortasında bir delik açıp, balık yakalamaya çalıştığını hayal ettiğini görmedim.

Bir cafede yada ,bir istasyonun lokantasında, ya Burger King `in resturant`ında çalışıp çatı katında yaşamı sürdürmek,özgürlük,rahatlık demek değildir sanırım,huzursa hiç değil bence.Ama hayellerde ve Akardiyon sesi eşliğinde huzurdur belki :)

Of ya Berrin Ancak bu kadar bir hayalin içine edilir.:(

Berrin dedi ki...

tesekkur ederım FUNDA..bu aralar bende kendıme ulasamıyorum:)

buz mavısı; yazımı dıkkatlı okumadıgınızı dusunuyorum..o ıstedıgım seyı neden ıstedıgım ılk paragrafın sonunda kı cumlede zaten bellı etmısım.surprız mutlulukların o tur senaryolar ardından geldıgı gıbı:)
ayrıca kutuplarda degıl ama oraya cok yakın bır yerde buzun delınıp balık tutma ıslemıne sahıt oldum yakından, hayal etmeme gerek yok yanı..
her ne ıse tesekkur ederım otopsı raporu ıcın..

Zeugma dedi ki...

Duyumsadıklarınızı ve ruhunuzun seslerini,yansımalarınızı kaliteli bir roman tadında aktarmışsınız..
Çok beğendim gerçekten..

Dolayısıyla iç deniz yolculuklarınıza eşlik etmeyi düşünüyorum :)

Kaleminize ve yüreğinize sağlık .
Sevgiler :)

Jahrein dedi ki...

işte bu yüzden fransız filmlerini sevmem

Berrin dedi ki...

zeugma, ne hoş bır yorum bu boyle :) tesekkur ederım..

jahreın; bende muzıklerı dısında fransız fılmlerınden pek hoslanmıyorum.. tesekkurler yorumun ıcın..

LoLa dedi ki...

bu yazıyı okuduktan sonra yazıp yazıp sildim yorumlarımı çünkü çok sevdim ve yorumum hep yetersiz kaldı o nedenle sadece şunu deyip kısa kesmek isterim harika bir yazıydı...

Unknown dedi ki...

bende zaman zaman yaşıyorum bu duyguları bu aralar sık sık...

kaldırımçocukları dedi ki...

ben küçükken japonların yaptığı o güzel çizgifilmleri seyreder ve onlardan biri olmayı isterdim hep=) ve koca kadın oldum hala bu hayal benim içimi ısıtır. ve senin fransız kızı da içimi bi o kadar ısıttı =)

Berrin dedi ki...

lola, cok cokkk tesekkur ederım, begenmene sevındım:)

elcın, genelde paralel gıdıyoruz zaten:)

kaldırım cocukları;tesekkur ederım, evet pusluda olsa ıc ısıtan bır hayaldı:)

orange hero dedi ki...

Ben Zeugma'nın dediğinden diyorum :S hatta aynısı , evet ..
Bu Kasımpatı var ya , yazıları ve şiirleri kadar yorumları da harika (: ben onun dediğinden demek istiyorum o yüzden .. bir de zaten demek istediklerim de onlardı aslında ama ben bu kadar güzel yorum yazamayacaktım :)
Öyle işte .
Bir de , madem fransız filmlerini seviyoruz ; şarkılarını da seversiniz (:
Önerilerim şunlardır ;

*À quoi servent les lettres– Danielle Robichaud
*Avec un gros nez– Alain Le Lait
*Tu fais quoi?– John DeMado
*Des os, il en faut– Alain Le Lait
*Salut!– John DeMado
*Drôle de tête– Alain Le Lait
*Les Planètes– Chris Rawlings
*Parapluie– Alain Le Lait
*Je pars en vacances– John DeMado
*Je me brosse les dents– Alain Le Lait
*Ah, les légumes– Alain Le Lait
*Le verbe avoir au futur– J’apprends à conjuguer
*Le verbe avoir à l’imparfait– J’apprends à conjuguer
*Les verbes pronominaux– Étienne
*Chez moi– Étienne

Bulamazsanız , ulaşınız (:
Sevgilerle =)

Ebruli dedi ki...

Aslinda insanlarin kalbini kirincaya kadar; ara sira birseyleri kirmakta bence fayda var. Ama yapabiliyor muyuz?

Berrin dedi ki...

velvet vamp; cok tesekkur ederım..sarkılara gelınce, barengdekı playlıstını dınlemekten zaman kalırsa bunlarada goz atacagım:) bulamazsak ulasırızz:)

ebrulı; kendı adıma soyleyım ben yapamıyorum..bır seyler kırılıyor ama ne? tesekkur ederım..

Adsız dedi ki...

Eh be dünya, içim içim zamanlarından şımardım ölüme... Kah kırdığım okul, kadeh, kalp, kemik, kiriş kadardı hayatım. Kah ısırdığım parmak, elma, dil, dudak, yanak...
Sayısız yağdı kar üstüme de bir tanesi erimedi bende...
Usul da olsam tam tutulmaz da hep dönüp dolaştım yeri sevdim... Oraya göm içine bedenimi dedim say... Çocuk kadar aklımı yeşerteyim kışında...

bulut dedi ki...

alışık olmadığın yerin, alışık olmadığın parkındaki o kırık banka alışmaya başladığın zaman daha huzurlu daha sıradan hayallerin olacaktır. Alışkanlık mutluluk getirmese de sıkıcı bir huzur verir.
Bir de çatı katında yaşayan kızı bekleyen sürpriz mutluluklar da olsa olsa Fransız film senaryolarında olur.
Akordiyon sesini böldüğü için sana haksızlık ettiğini söylediğin salıncak gıcırtısına da haksızlık etme, kimbilir belki o hatırlatmıştır sana akordiyonun büyüleyici sesini :)

serencam dedi ki...

Berrin huzur içinde , hayırlı bir bayram diliyorum..Sevgiler arkadaşıma..

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Bayramını kutlar, sevdiklerinle bir ömür boyu en güzel bayramlara erişmeni dilerim.
Sevgilerimle...

Gökkuşağının Rengi dedi ki...

İyi bayramlar:)

miracsaral dedi ki...

Bence içinde çok gizli bir eleştirel yaklaşım taşıyan bir kısa deneme olmuş. Çünkü duygusal yoğuşmaların yaşaması için illa ki filmvari ortamlar olmasına gerek yoktur.

Berrin dedi ki...

bulut,bence hayaller sıradanlasmamalı..yorumun cok hosuma gıttı bu arada..tesekkur ederım..

birgülcüm cok tesekkur ederım, gecmmıs bayramın kutlu olsun arkadasım..

yasamınkıyısında ve gokkusagının rengı, guzel bayram dıleklerınız ıcın cok cok tesekkur ederım. bende sızlerın gecmıs bayramını kutluyorum..evde olmadıgım ıcın bu sure zarfında ancak yanıtlayabıldım..kusura bakmayın..

hiç kimse, elbette yoktur, tesekkur ederım yorumun ve tespıtlerın ıcın..

zelebek dedi ki...

yıne gelecegım bu sayfaya cok güzeldı...

Tabiat Ana dedi ki...

okudum ve uzun uzun düşündüm o anları içim cız etti.Bu kadar güzel yazılmaz ki :(

Berrin dedi ki...

zelebek, tabıı geleceksın :)

tabıat ana, cok cok tesekkur ederım begenmen mutlu ettı benı.

Unknown dedi ki...

O herkesin bildiği, salıncağın gıcırtısı kulaklarımdaydı..Akordiyon sesini bölüp haksızlık ediyordu bana..

Şimdi çalan nedir?

Berrin dedi ki...

teneke gürültüsü belki, sesime karışan..

Unknown dedi ki...

İnsanların çoğu ya liman da ya da limanı olan bir yerde aşık olurlar...

Berrin dedi ki...

iddialı bir genelleme..
'deniz'i içinde taşıyorsan, her baktığın yerde liman görürsün.
karasal iklime mahkumsan hele..

Unknown dedi ki...

insan suyun ta kendisidir... Karşısında kide onun limanı...

Sanırım genellemeden çıktı şimdi.

Berrin dedi ki...

her karşındaki liman olamaz.

bilimsel verilere dayandırırsak, insan vücüdunun yaklasık yzde 70 , dünya yüzeyininse yüzde 80 i sudur:)anne sütünün bile yüzde 90 ı su..
evet insana hatta evrene su hakim.

Unknown dedi ki...

Soğuk yerler insanı katılaştırıyormuş bilimsel olarak :) Genelleme budur.

Liman olur ama o limana yanaşıp yanaşmamak gemilerin elinde...

Berrin dedi ki...

yanılmıyorsam karl marx ın iklimlerin insanlar üzerindeki sosyopsikolojik etkileriyle ilgili bir teorisi vardı.
soğuk iklimde yaşayan insanların dirençli cesur güçlü olduğu, sıcak iklimdekilerin ise (afrika bölgesi daja çok ele alınmış) zayıf, güçsüz, direnç gösteremeyen kolay esaret altına alınabilir olduğu..
sıcak bezginliktir.
soğuk dinamizm :)

hayatım boyunca karasal iklimde yaşadım, bir kısmınıda kutupsal tipik kuzey ikliminde:)

soğuk iyidir, birde unutmamak gerekir ki dışı sert olan şeylerin içi genelde yumuşaktır..

Unknown dedi ki...

Marx'ın hayal dünyası geniştir. İklimler elbette insanlar üzerinde tesir ederler fiziksel olduğu kadar ruhsal'da semavi dinlerin hiç biri soğuk iklimlerden geçmemiştir başlangıcında, onlara yol gösterenler ruhlarını bedenleri gibi ortaya koyanlardır. Soğuk olmak ile soğuk yerde olmak iki farklılık. Soğuk dayanıklıdır ama yüksekte düşerse çabuk kırılır ve bir daha da zor tamir olur.. Belki bir gün fiyorttan atlarım sizde görürsünüz. ah siz Ankaralılar gri'liler :)

Bu da küllen safsata :)

sıcak bezginliktir.
soğuk dinamizm :)

Berrin dedi ki...

asla değil safsata, daha sonra bilimsel verilere dayandırmaya calısırım, şimdi degıl:)

ancak, peki genelleme olsun..
yazın deniz kenarında tatildesin, güneşin altında kavrulmuşsun sıcaktan, kalkıp kola almaya bile üseniyor insan.
ama uludağda öylemi:) enerjin bitmez dinç ve hırslısındır :))

oy oy oy nerden nereye geldık..

ankaraya gri diyen ancak istanbullu olabılır:)

buda nacizane bir ankara yazım ;)

http://banadair-berrin.blogspot.com/2008/11/ankaray-sevdiim-kadar.html

içindeykende dışındaykende özlediğim gurban olduğumun angarası ehehe :))

Unknown dedi ki...

Şimdi tam oldu ankaralı şivesi ile başkent olmasanız yüzünüze bakmazlar.

Sıcakta denize girersiniz yani yine dışınıza dönersiniz soğukta evinize ya da otele yani içinize kaosa :)

Buyrun Ankara için yazılmışır bu yazı

http://www.kulturtava.com/2010/01/gri-sehire.html

Berrin dedi ki...

Şimdi tam oldu ankaralı şivesi ile başkent olmasanız yüzünüze bakmazlar.


dilin kemiği yok tabii..
peki..

Unknown dedi ki...

Ben hayatım boyunca gitmedim Allah da düşürmesin beni ankaraya :)

Unknown dedi ki...

Yazınız güzel bir ankaralı olarak hele şurası (kendine has soğuk ve uzak bir havası olduğu ve İstanbul’luların çoğunun Ankara’yı sevmediğini bildiğim için, için için özlediğim için.:)