2 Eylül 2008 Salı

Öykü'nün Öyküsü II

Kim olacak tabi ki annen, henüz sen dünyada yoktun o zaman dedi Selvi, içindeki parçalanmayı aksettirmeden her zamanki yumuşak ses tonuyla..Öykü, öylece bakmaya devam etti annesiyle babasının yan yana olduğu fotoğrafa..Ne bir ses ne soluk nede fazladan bir ifade vardı yuvarlak şirin yüzünde küçük kızın.
Apar topar albümleri toplamaya başladı Selvi, bir yandan da saatin geç olduğunu kızlara artık yatmaları gerekiğini söylüyordu..
Öykü, o gece alışkın olduğu boşluk ve buruklukla yatağa girdi. Selvi yarı öfkeli, 'hiç mi göstermiyorlar bu çocuğa annesin fotoğraflarını, bu haksızlık,ne yapacağımı ne diyeceğimi bilemedim..dedi Cihana..
Cihan, konunun kapanması gerektiği sinyallerinises tonunda hissettirerek, asıl haksızlığı daha dört yaşındaki çocuğunu terk edip giden Suna yaptı. Ne yaşıyor, ne ölü sadece bir hiç olarak kaldı geride dedi. Selvi, sessizce merdivenlerden üst kata çıktı..

Aynı gece Suna,evinin salonun bir ucunda öylece oturuyordu.Sevdiği bol yıldızlı gecelerden biriydi ama farkında değildi. Kendini sorgulamaya başladığında ağzını bıçak açmaz, birkaç adım daha gömülürdü kendine.
Geçen bunca sene Hakan'la inanılmaz mutlu olmuştu ancak yarım ve gölgeliydi günleri. Sanki dünyanın tüm ormanları aynı anda içinde yanıp tutuşuyordu ve hiç dinmiyordu alevler. Minik kızının daha da minik elleri ışıl ışıl gözleri bir an olsun aklından çıkmıyordu. Nasıl bir çelişkiydi bu ve daha da önemlisi daha ne kadar dayanabilecekti, bir şekilde görmeli kendini affettirmeli dolması mümkün olmayan boşlukları bir an önce doldurmalıydı. Geçen yedi senede bir kez dahi sesini duymamış, Selvinin arasıra gönderdiği fotoğraflardan başka da yüzünü görmemişti Öykü’nün.
Şimdi karşısına çıkıp , böyle yapmaktan, başka çarem yoktu mu diyecekti? O evde babasıyla yaşamanın ne kadar zor ve yıpratıcı olduğunu, karabasanlardanda kara olduğunu küçükcük bir çocuğa nasıl anlatabilirdi, ona sahip çıkan, seven, koruyan babasının yaptıklarını hangi kelimelerle bakışlarla belli edebilrdi?

Suna derin bir iç çekti, ilk zamanlar da insan gibi yaşabilmek, bir nebze mutlu olabilmek için kendine yeni bir hayat çizmesini olağan karşılarken şimdi şimdi anneliğini sorguluyordu, hatta sorgulaması bitmiş anne olmadığına olamadığına karar vermişti. Bir aşka değildi kızını tercih ettiği, yaşadığı mutsuzluktan kurtulmak bir anlamda onur mücadelesi için çıkmıştı yola. Ve bu yolda yürürken, en ışıksız zamanlarında yitirmeye başladığı benliğini tekrar bulmasına sebep olmuştu Hakan. Ve sevgiyi, şefkatin en güzelini vermişti Suna’ya.

Anahtar sesiyle irkildi Suna, Gelen Hakandı. Her zamanki müşfik gülümsemesi vardı yüzünde. Sunanın dizlerini göğsüne çekerek sessizce oturmasından anladı üzgün olduğunu.
Gitmeye, onu görmeye karar verdin değil mi? dedi. Suna'nın saçlarını okşayarak.
Evet anlamında başını salladı Suna.

Öykü, sarı ışıklı, palyaçolu gece lambası olan bir odada sessizce uyurken, annesi çok uzaklarda bir dilek tuttu ikisi için.


&& Devam edecek &&

10 yorum:

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Devamında yorumlarım dedim ama yine bitmemiş, çok güzel gidiyor merakla bekliyorum.
Sevgiler...

Aylin Ünlü dedi ki...

Gayet güzel devam ediyor tanımlamalarla öykün,başarılı buldum,kolay gelsin devamı için.

Adsız dedi ki...

Çıkışın ince yolunda kimseye vadedilmeyen mutluluklar varmıdır. Mutluluklarımızı kendimiz mi inşa ederiz. Küçük veya büyük kazanımlarda mı dır onlar. Kaybederken acı çeken insan kazanırken mi mutludur. Sİyahın beyaza - sıcağın soğuğa veya ıslağın kuruya duruşu gibimidir hayat. Öykünüzde bunlar yok ama okurken bende oldu. Sanırım hayatımızın erişilebilir en küçük hedeflerinden mutluluk üretsekte beraberliklerimiz bu hedefleri dahi erişilmez kılabiliyor. Ard arda yaşanan bu tür olumsuzlukların yüreğimizde açtığı yara oradakileri de düşürüp kopartabiliyor mu. Öyküde kopartamadığını göreceğiz gibi. Ama yürek yaşamak için gerekeni de yapmalı görünüyor. Herşey bir yana insanın fert olarak hayatını mutlu kılmak hakkı sanırım her şeyin üstünde bir yerde ve oraya erişebilmek büyük cesaret gerektirebiliyor. Yola çıkışın hayat yolculuğu olması kendinden başlayan ona ulaşan ve devam eden şekli pek geometrik olmasa gerek ki bazen başkasına ve başkalarına da uğrayarak karesel düzlem bir rota izlediğini görüyoruz çoğu zaman. Burda hacim kazanan hayatın tek yükseliş ivmesi olan ruhumuz olduğuna göre dairesel rotada (yani çok fazla noktadan geçen) küresel hacim kazanacağı için azalması, üçgen rotada piramit için keskin eksilişi kabul edilecek olursa ruhumuzun huysuz çocuk olduğu sonucuna varabiliriz.
Öykü annesine kavuşmalı diyenlerin mantığına veya hakan olmamalı diyenlerin ürkekliğine yada cihan suçlu diyenlerin yargıçlığına seslenen yazınızı ayakta şafağa kadar alkışlıyorum lütfen devam edin...

Adsız dedi ki...

Çok acıklı bir öykü, yine merakla bekliyorum.Doğrusu ikinci bölümde böyle bir gelişme olacağını düşünmemiştim.Çok güzel gidiyor gerçekten.sevgiler.

Adsız dedi ki...

ellerinize sağlık, devamını merakla bekliyorum..
sevgiler..

Berrin dedi ki...

yorumlar ıcın ayrı ayrı tesekkur ederım..3.bolumu yazar yazmaz yayınlayacagım.
gıdısat nasıl olacak bende bılmıyorum:)

Funda dedi ki...

Berrincim tek kelimeyle harikasın sen yazıyosun ben yaşıyorum... Bir kitap okur gibi okuyorum öykünü. Devamını şiddetle bekliyorum canım.

Derin Sularda dedi ki...

Hüzünlü bir devam ama son değil zannımca... Güzel bir sona bağlanır dilerim.

Cocukla Cocuk dedi ki...

Çok sevdim Öykü'nün Öyküsü nü bakalım nasıl devam edecek

Berrin dedi ki...

fundacım cok tesekkur ederım :)

yıldız yagmurları bende bılmıyorum sonunu :)

cocukla cocuk cok tesekkur ederım..takıp etmeye devam :)