19 Nisan 2010 Pazartesi

Buluşmuştuk Bir Kavşakta XII

Aşk, bir omuz mesafesindeyken kapıyı çalmakla uğraşmaz, tek bir bakışla sendeletir..

Toplanacakları balık restoranına geldiklerinde Neslihan’ın buradayız işaretiyle masalarına doğru gittiler. Yedi kişi vardı masada üçünün çift olduğu anlaşılıyordu tek olan kişiyse Ufuk’tu, Neslihan tek tek tanıştırdı herkesle Yeşim ve Yeşim’in arkadaşı Sinem diyerek..Ufukla da tokalaşıp selamlaştılar. Siparişler çoktan verilmişti, Sinem’in balık sevmediğini sadece ben biliyordum, rakı kokusundan hoşlanmadığımı da o biliyordu. Çocuk gibi mız mızlanacak halimiz yoktu, Sinem balığını yiyiyormuş gibi yapıp didiklerken bende o kesif rakı kokusuyla diken diken olan tüylerimi ve ruhumu yatıştırmaya çalışıyordum epeydir bu kokuyu duymamıştım allak bullak olmuştum, yinede her duygumu bastırmayı bildiğim gibi bunu da bastırmayı başarıyordum, herkesin keyfi yerindeydi en çok da Neslihan’ların. Sinem ile gündüz gelecek bebek için ufak bir hediye almıştık kaşla göz arasında onu çıkartıp verdik, Neslihan iyice keyiflenmişti, sadece ikimiz kola içiyorduk, masada yaşı diğerlerine göre ufak olan sadece Sinem ile ben vardık, hepsi belli iş güç sahibi olmuş kişilerdi.

Ufuk artık beraber çalışacağımızı söyledi masada Neslihan bu habere çok sevindiğini söyledi, bir süre ajansın projelerinden bahsedildi, balıklar bitti içkiler sürekli tazeleniyordu fonda ufak ufak ud taksimi duyuluyordu, içten içe gülüyordum Sinem’e baktıkça onun için bu ağır ortam işkence gibi olmalıydı ama umduğumdan sakin ve huzurluydu, karşılıklı oturduğu Ufukla sohbet etmeye başlamışlardı hatta arada şen kahkahalar atıyordu, Neslihan hayırdır diye kaş göz işareti yaptı çaktırmadan Sinem ile Ufuk’a bakarak bilmem diyerek gülümsedim, Bir süre sonra doğacak bebeğin şerefine kadeh kaldırdık ve tabi Neslihan’ın..Rakı kokusu ve ud taksimiyle içmeden sarhoş olmak üzereydim, esasında bir an önce oradan çıkmayı istiyordum, Sinem’in sıkılacağını düşünürken kendim feci halde bunalmıştım.

Henüz Ufukla iki kelime bile edememiştik Sinem ile keyif içinde sohbet ediyorlardı, yanımda oturan öğretmen olduğunu öğrendiğim kadın ise hayli sıkıcıydı..Neyse ki kalkmaya karar verildi saat dokuz buçuğa geliyordu içten içe sevindim eve gidip Semih’in programına yetişebilecektim. Hadi HAN’da devam ediyoruz geceye dedi Neslihan’ın eşi, biz gidelim artık bu kadar yeter bakışı attım Neslihan’a ve aynı anda Sinem’e, Sinem gözlerini kocaman ayırdı hayır diye bas bas bağrıyordu resmen Neslihan’da olur mu öyle şey yeğenini üzecek misin dedi karnını göstererek. On beş dakika sonra Han’daydık. Sinem yolda kulağıma kıkırdayarak bu ne hoş adam böyle ortağın patronun her ne ise bu demek diyordu. Evet dedim bahsetmiştim ya eski arkadaşım Ufuk bu. Bahsettin ama bu kadar hoş, bu kadar harika olduğunu söylememiştin dedi.

Ufuk gerçekten çok hoş bir adamdı otuz yaşlarında oturmasını kalkmasını bilen biraz ukala, çokça kendinden emin biriydi ve duyduğuma göre hayli çapkın, hala bekardı ve müzmin bekar olarak kalacak tiplerdendi. İnce uzun boylu kumral saçları hafif yanlardan ve tepeden seyrelmişti, kahverengi kadife spor bir ceket lacivert bir gömlek ve kot pantolon vardı üzerinde ve ağır ama çekici bir parfüm kokusu yayıyordu çevresine.


İsmi Han olan diskoya geldiğimizde herkesin keyfi yerindeydi ve sanki geceye sıfırdan başlanıyordu. Hareketli parçalara tempo tutmaya başlamıştık bile, Ufuk Sinem’e espriler yapıp kahkaha atmasına neden oluyordu, birde bana dönüp bu kadar güzel bir arkadaşın olduğundan bahsetmemiştin diye bayat espriler yapıyordu. Şaşırıp kalmıştım, nedense pek fazla hoşuma gitmemişti bu yakınlaşmaları, Ufuk’un namı belliydi ve beraber ciddi bir iş yaşantım olacaktı, diğeri ise ev arkadaşımdı, en fazla birkaç günlük bir macera olmasını asla istemezdim, ama ok yaydan çıkmıştı bir kere, aralarında her ne yaşanıyorsa bu süratle oluyordu kafamı çevirdiğimde dans pistindeydiler, biz elimizdeki kırmızı şarap kadehlerini havaya kaldırmış, red red wine diye şarkıya eşlik edip sağa sola sallanırken onlar pistin tozunu alıyordu özellikle de Sinem..


ub40 red red wine

Ufuk’un ellerlinden tutmuş iki sağa iki sola dans ediyordu Ufuk’ta onu kendi etrafında çevirip sonra omzuna doğru yatırıyordu. Neslihan’ın öğretmen olan arkadaşı kulağıma doğru eğilip daha önce tanışıyorlar mıydı diye sorduğunda canım boğazıma gelmişti hayır bu gece tanıştılar ne kadar hoş bir çift oldular öyle değil mi diye cevap verdim tatlı tatlı gülümseyerek içten içe bir ben biliyordum dişlerimi sıktığımı.


İçkiden içmekten hoşlanmadığım halde kadehi dudaklarıma değdirip çekiyordum, müzikler oldukça keyiflendirmişti beni de. Ne Semih gelmişti aklıma nede O. En son saate baktığımda gece yarısı olmak üzereydi.
Ufuk bizi eve bırakırken sabah dokuzda iş yerinde görüşürüz dedi bana ve ardında Sinem’e seninle de akşam yediden sonra dedi karşılıklı gülüştüler. Eve girdiğimizde Sinem bulutların üzerindeydi hala, neler oluyor, bu ne hal hem sen yarın akşam çalışıyorsun hem Ufuk’un nasıl biri olduğunu bilmiyorsun, hem..hem..hem..diye sıralıyordum Sinem duymuyordu şaraptan çok aşk sarhoşuydu. Kendimi evde kalmış kız kurusu bir abla gibi hissetmiştim o an, kardeşinin iyiliğini düşünen ama duygularından anlamayan.

Başım çatlayacak gibiydi, ilk defa o gece radyoyu açmadan uyudum ve telefonuma Semih’ten gelen bir dolu mesajı görmeden..
İşteki ilk günüme baş ağrısı ve şişmiş gözlerle başladım. Ufuk gayet formundaydı, alışık olmalıydı böyle gecelere..ufak bir toplantı yapıp güne başladık, o rock gruplarıyla irtibata geçmeye başlamıştı ve üniversiteyle görüşüp olası bir festival için amfi tiyatronun sözünü almıştı. Geriye tarihi belirleyip sponsorları bulmak ve afişleri basmak kalıyordu. Hafta sonu olacak defile için harıl harıl çalışılıyordu ve mağaza ile artık ben muhataptım. Koridorda Mualla ile karşılaştığımda Günaydın demeden yanımdan geçmesi kızdırmıştı beni, bir ara Ufuk’a sorduğumda bu kızda tuhaf bir şey var derdi ne diye, o da birkaç kez dışarıda görüştük hepsi bu kendince hayaller peşinde olmalı dedi omuz silkerek seni kıskanmıştır dedi sonra gülerek. Yanlış kişiyi kıskandığından habersiz zavallı dedim bende aynı şekilde gülerek. Ondan hoşlanmasam da içten içe üzülmüştüm onun adına ve Ufuk’un bu umursuz davranışına da sinirlenmiştim, işte tamda dün gece Sinem’e bunu anlatmaya çalışıyordum ..AMA, nerde.

O gecenin üzerinden tam beş gün geçmişti, Ertesi gün Semih tüm kırgınlığını ve kızgınlığını aksettirmişti Yeşim’e, Yeşim ise suyu dikine akıtıp ona hesap verecek bir durumu olmadığını arkadaşlarıyla olduğunu ve canı ne zaman isterse o zaman eve gideceğini söylemişti. Yeşim bu kadar vurdum duymaz ve küstah biri asla değildi ama galiba içindeki acıyı birinden çıkartmak istiyordu. O biri ise her zaman etrafımızda bize en çok değer veren kişi oluyordu. Ne yaparsan yap nazını çekeceğini bildiğin, kalbini çabuk onarabileceğinden emin olduğun kaybetmekten korkmadığın, yada korkmadığını zannettiğin..Semih’te Yeşim için aynen böyle biri olmuştu. Onu seviyordu ama sanırım Semih onu sevdiği için seviyordu. Semih’in kendisine olan aşkını seviyordu bir anlamda. Semihin aşkı yoksa çabası yoksa Yeşim’de yoktu. Beş gün boyunca görüşmemişlerdi, Yeşim sadece hala Semih’in onu aramamasına şaşırıyordu ama biliyordu ki arayacak. Ne kadar gaddar olduğunu fark etmiyordu, çünkü onun içinde yanan dev bir orman vardı.

Bu süre içinde Sinem ve Ufuk mümkün mertebe görüştüler, Ufuk geceleri Sinem’in çalıştığı yere gidiyordu, Sinem’de öğleden sonraları ajansa uğruyordu.
Cumartesi sabah erkenden Büyük Otel’in toplantı salonundaydık. Öğlen mağazanın defilesi vardı, salon defileye uygun hazırlanmış son hazırlıkları gözden geçiriyorduk, Sinem’de gelmişti benimle.

Mankenler son provalarını yapıyordu, bizde Sinem ile programda giyeceğimiz kıyafetlerimizi almış giyinecek bir yer arıyorduk, Mualla benden vaz geçmiş tüm hafta boyunca Sinem’i göz hapsine almıştı ve ondan hoşlanmadığı ap açıktı. Defilenin baş mankeniydi belki boyu bu iş için kısaydı ama gerçekten çok güzel bir kızdı. Podyuma o kadar hakimdi ki burası benim diye bağrıyordu adımları adeta yürürken. Biz bayanlar tuvaletinde üzerimizi değiştirmeye giderken Mualla salondan çıkmış hızlı hızlı o bir karışlık topuklu ayakkabılarıyla yürüyordu ve yerler henüz silinmişti, gözlerim topuklarına takılmıştı ki Muallanın kayıp düşmesi bir oldu.Bir çığlık bir gümleme hepsi 2 saniye içinde.

Ayak bileğini burkmuştu canı çok yanıyordu her halinden belliydi, Sinem ile bana bırakın beni dokunmayın diye bağırıyor bir yandan ağlıyordu, defileye bir saat kalmıştı ve esas kızımız sakatlanıp devre dışı kalmıştı. Ufuk burnundan soluyordu, Muallayı kucaklayıp yanına birini katarak taksiye bindirip hastaneye gönderdi. Aksiliğin böylesi yapacağını yaptı işte diye köpürüyordu Ufuk. O arada üzerimizi giyindik Sinem ile, Sinem oh olsun işte öyle ters ters bakanın sonu böyle olur diye söyleniyordu, ben ise defileyi düşünüyordum her şey at üst olmuştu şimdi Muallanın yerine kim taşıyacaktı kıyafetleri tüm koreografi bozulmuştu. Aynanın karşısında kendime baktım, lacivert kadife diz üstü elbisem, lacivert beyaz ayakkabılarım ve topuz yapılmış saçlarımla pek bir şık, güzel ve hanımefendi görünüyordum, Sinem’ide ilk defa bu tarz görüyordum krem rengi bir pantolon kırmızı ışıltılı bir bluz ile çok şıktı, pembe beyaz yüzüne kırmızı ruj çok yakışmıştı..O an bir şimşek çaktı kafamda ve Sinem defileye sen çıkacaksın dedim. Nede olsa az çok alışıktı böyle şeylere foto modellik yapmıştı ve başka da çaremiz yoktu. Sinem ne olduğunu anlamadan Kulis olarak kullandığımız odada Ufuk’un karşısında buldu kendisini. Ufuk’unda itiraz edecek hali yoktu, hemen Hakan’a her işi bırakıp Sinem’i son yarım saatte çalıştırmasını söyledi.

Davetliler gelmiş salon tahminimizden kalabalıktı, herkesi kapıda karşılayıp kendimi tanıtıyordum Ufuk kendinden emin ama biraz panik içindeydi bende ona merak etme başaracağız bakışları atıyordum yandan yandan gülümserken.
Sinem işi tahmin ettiğim gibi başarmıştı, bazı ufak tefek aksaklıklar olmuştu ama bunu bizim dışımızda kimsenin fark ettiğini sanmıyordum. Mağaza sahibi işten memnun kalmıştı normal ödemelerin dışında bir de mağazalarından yüklüce alış veriş çeki vermişti bize. Sinem mutluydu, Ufuk ona hayatımızı kurtardın diye sarıldığında ayaklarımın zonkladığını duyumsuyordum.
El ayak çekilmiş ayakkabılarımı çıkarıp atmıştım bir kenara kostümler toplanıyordu, bunu kutlamalıyız dedi Ufuk hayır bana bakmayın dedim size iyi eğlenceler zavallı ayaklarımı dinlendirip sıcacık bir neskafe içmek en büyük hayalim şu anda dedim. Mualla’yı düşündüm, bileğinde ufak bir çatlak olduğunu öğrenmiştik, üzülmüştüm ama ilahi adalet diye de içimden geçirmiştim.

Pazartesiden itibaren çok yoğun olacaktım ekibimle birlikte büyük beyaz eşya, jean ve diğer isim yapmış firmalarla görüşecektik ve yerel radyo televizyonlarla..
Eve taksiyle gitmiştim adım atacak halim kalmamıştı yüksek topuklara alışkın olmadığımdan dolayı belden aşağım felaket ağrıyordu, kapının önündeki arabamı gördüm niyeyse onu hiç kullanmıyordum çoğunlukla gerek olmuyordu artık onu sadece para olarak görüyordum bu gidişle yakında satmamı gerekebilirdi. Taksiciye iyi günler dilerken yavru bir köpeğin ağlarcasına ses çıkardığını duydum arkamı döndüğümde apartmanın kapısının oradaki çiçekliğin dibinde tatlı bir yavru duruyordu, üşümüş ve muhtemelen açtı. Annesine bakındım etrafta köpek yoktu kucağıma aldım onu orada bırakamazdım paltomun içine sarıp yukarıya çıktım, öyle tatlıydı ki pembe pembeydi patileri en fazla iki aylık olmalıydı. İçeri girip ayakkabılarımı fılattığımda bir oh çektim aynı anda midemden başlayıp karnıma doğru inen bir sıcaklık ne olduğunu anlamam sadece sadece birkaç saniyemi almıştı, minik yavru sıcağı görünce bir güzel çişini yapmıştı kucağımda, lacivert elbisem bir anda tarih olmuştu güleyim mi ağlayayım mı bilememiştim, evin girişindeki kocaman antreye bırakmıştım ufaklığı, üzerimi değiştirirken ona isim düşünüyordum, hemen sahiplenmiştim onu her zaman yaptığım gibi..
Lucky olacaktı ismi, nede olsa şanslıydı.

Hemen süt ılıtıp içirdim içine ekmekte doğradım nasılda acıkmıştı, benim şanslı lucky’im diye seviyordum onu, bir hazine bulmuş kadar mutluydum.
Çişe alıştırana kadar günler geçeceğini ve bizi perişan edeceğini tahmin etmemiştim.
Artık bir minik yavrumuz vardı Sinem’e söylemek için sabırsızlanıyordu. Akşam olmuş ve lucky ile ilgilenmekten ne ayaklarını uzatabilmiş ne de neskafesini içebilmişti Yeşim
..
Lucky kullanmadığım birkaç giyisiyle hazırladığım yuvasında mışıl mışıl uyurken, kahve içmenin tam zamanı diye düşündüm birkaç dakika sonra elimde fincanım dışarısını izlemeye başladım. Parkın ışıkları yanmıştı tek tük gelip geçenler ve suyu olmayan havuz ilişti önce gözüme ve tam karşımdaki bankta oturan siyah montlu kovboy çizmeli biri. Bu soğukta elinde bira olduğunu düşündüğüm bir içeçekle bu Semih’in ta kendisiydi. Başını öne eğmiş ayaklarının arasındaki yere bakıyordu, o beni görmemişti.

İçimi korkunç bir üzüntü kapladı onu orada öylece görünce, beni aramamıştı ama bana yakın olmak için parkın bankında öylece soğukta oturuyordu kim bilir kaç dakikadır.Hemen telefona sarıldım ve ardım ancak ulaşılamıyor diyordu, telefonunu kapatmış olmalıydı, üzerime montumu giyip eşofmanlarımla yarım yamalak yanına koştum, başını yerden kaldırdığında göz göze geldik. Ve benim göz yaşlarım onunkinden önce yere düşmeye başladı..

15 yorum:

Hayat Belki Bazen dedi ki...

Yeni bir dizi geliyorrrr:)

Adsız dedi ki...

:((( semihe uzuldum yaaa ..

Adsız dedi ki...

ub40 severim:))

Berrin dedi ki...

hayat, dizi kıvamında olması istemediğim bir şeydi ama öyle oldu galiba :(

enk, bende üzüldüm ama hayat böyle bir şey işte, senin sevdiğin seni sevmez, seni seveni sen sevemezsin :))

creep, bende en çok bu şarkılarını severim :)

Adsız dedi ki...

ub40'in solistini daha çok sevrim.
Alidir ismi. KIbrıslı türklerden:))

Berrin dedi ki...

Solistleri olmazsa grubun bir anlamı kalmaz zaten, ali campbell grubu bırakacaktı belki de bırakmıştır şimdiye kadar.
ama Türk olmadığı kesin :)

Adsız dedi ki...

:))vayyy bilinçli bir müzik dinleyicisi. tuttum seni:)

Adsız dedi ki...

Durum 1 :
Beyaz bir masa örtüsü üzerinde, beyaz kayık porselen içinde, üçgen kesilmiş beyaz peynir, yanında orta ince kesilmiş,içi koyu, ama kenarları daha açık, güzel kokulu kavun dilimi, deniz tarafından esen yosun kokusu ve mangal tarafından gelen lüfer'in ızgaradaki kokusu, ince uzun bardak içine akan duru bir su,içine atılan iki parça buz ve beyazlaşan bardağı eliyle ağzına götürürken duyulan koku...

Durum 2 :
Oval bir kase içinde iyi karıştırılmış yoğurdun şeklini bozan salatalık parçaları ve üzerine dökülmüş, sızma yağı ile sarmısak kokusu iştah açan cacık ve çatalın üzerine bastırdığı büfteği uzunlamasına kesen bıçağın akıttığı etin suyu ve biraz sonra üzerine içmek için ağzına doğru götürdüğün bardağın anason kokusu ile ağzından akıp giden inanılmaz tat.

" Mümkün mertebe rakı içmek " lütfen Berrin böyle güzelliği nasıl gözardı edersin ?

Şu Sinem'in telefon numarası yok mu ? :)))

Çok güzel olmuş ...

bulut dedi ki...

Ben de Semih'e üzüldüm. Yaptığı radyo programına da yansımıştır onun bu ruh hali; arabesk geceler :))

Berrin dedi ki...

lacivert, rakının sözlü görsel bir reklamı yapılacak olsa kesinlikle bunlar kullanılmalı:) her iki durumda cezbedici ve teşvikkar:)
ama benim için öyle işte..
teşekkür ederim ayrıca..

bulut, semihte semih..semih'in biraz daha canını yakmak lazım okuyucu etkileniyor :)))
evet kesinlikle işine yansıyacaktır ruh hali, işten atılmasa bari?

bulut dedi ki...

Haklısın Berrin, bir hikayenin olmazsa olmaz öğeleri vardır; aşk, gizem, entrika, acı vs.. Acı öğesini işlemek için Semih iyi bir model. O halde dozu biraz daha arttır, Semih iyice derbeder olsun çıksın :)

Bu arada derbi zaferinizi tebrik ederim, tırnaklarınızla kaza kaza(!) hakettiniz şampiyonluğu :)

Berrin dedi ki...

dozu arttırsamda sonunda semihe hiç bir şey olmayacak, her acı gibi onunkide geçecek, yoluna devam edecektir:)tabi hayatta kalırsa :)))

derbi zaferimiz için ise teşekkür ederim, yapılan kazı işleminin başarımızda payı yoktur, kalecimiz sağolsun ve tabiki alex:)

Aylin Ünlü dedi ki...

hahahahahah Bulut süperdi,topuklarınızla aaa pardon tırnaklarınızla kaza kaza aldınız :))))))))))))

Berrinnn kızma nolur,vallahi kendimi toparlayıp bu bölüme yorum bırakmak adına girdim ama Bulut'un yorumunu okuyunca koptum:)Yorumumu birazdan yapacağım :)))

Aylin Ünlü dedi ki...

Öncelikle müziğe bayıldımmm,defalarca dinledin,otomatiğe bağladım dersem anlarsın hatuncum :)

Sinem ve Ufuk arasında ki yakınlaşma ani gelişen ve ani noktalanacak;iki tarafında umursamazlığından zarar görmeyeceği,tutkulu,eğlenceli ama sonu mutsuz olan bir ilişki olarak düşündürdü beni...Ufuk'u sevmedim ayrıca,elektrik alamadım kahramanımızdan nedense,ne derler bu tarz çapkınlar için ımmm ben ''aynı bokun laciverti'' diyorum,ismi değişik işte :)))))

Yeşim'in ise Semih'e olan düşüncesizliğine kızdım,aklına gelmeliydi telefonunda Semih'e dair bişeyler olduğu ve en azından iki kelime ile o gece dönmeliydi Semih'e...İlla adı olması gerekmez bazen,kısa bir yakınlık dahi sorumluluk göstergesidir:)

Mualla için oh ne ala ne ala demek geldi içimden :) İyi olmuş,Yeşim'in bakışlarıda baya etkiliymiş buradan bunu anlıyoruz :)

Semih ve Yeşim'in bankta olan karşılaşması ise içimi ürpertti;biraz alttan almanın sırası değil mi Yeşim için?

Bakalım...Düşündürücü bir bitiş olmuş bu defa...

Berrin dedi ki...

:)

ileriki bölümler için kabaca bir fikrim var. ama sonunu göremiyorum :)

yorumlardan bağımsız olarak yazacağımı söylemek istiyorum, zaten az çok şekil belli kafamda..ama yazarken kendiliğinden değişebiliyorda..ufuk ve sinem ilginç bir çift her an her şey beklenebilir onlardan, bakalım :)

yeşim'in bencilliğini törpülemesi lazım bir an önce..

şarkıyı çok severim bende, dinliyorum gün içinde..kayıp olan gerekli aparatı bulabilirsem telefonumun bu şarkı ile çalmasını sağlayacağım :)

maç için ise yorum yapmıyorum, gülün siz :)